Faydalı Paylaşımlar..

19 Ekim 2013 Cumartesi

İnsanın Aceleciliği

10:28:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Çin'in bir köyünde bir yaşlı adam varmış... Çok fakirmiş. Ama kral bile onu kıskanırmış. Çünkü öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş; ama adam satmaya yanaşmamış... "Bu at, benim için bir dost... İnsan dostunu satar mı?" dermiş hep...

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylüler ihtiyarın başına toplanmış ve başlamışlar söylenmeye:

- Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala sataydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın.

İhtiyar:

- Hüküm vermek için acele etmeyin, demiş. Sadece*At kayıp* deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.

Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at, bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, kendi kendine dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.

Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.

- Babalık! demişler. Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var.

- Karar ve hüküm vermek için gene acele ediyorsunuz, demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.

Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan, ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye düşünmüşler...

Bir hafta geçmeden, vahşi atlan terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşüp ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul, şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

Köylüler gene gelmişler ihtiyara.

- Bir kez daha haklı çıktın, demişler. Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın, demişler.

İhtiyar:

- Siz erken hüküm verme hastalığına tutulmuşsunuz, diye cevap vermiş köylülere. O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu... Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde kapına gelir ve daha sonra neler olacağı size asla bildirilmez...

Birkaç hafta sonra, düşmanlar büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan büyük gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, İhtiyarın sakatlanan oğlu dışındaki bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş. Giden gençlerin öleceğini ya da esir düşüp köle olarak satılacağını biliyorlarmış.

Köylüler, ihtiyara gelmişler...

- Gene haklı olduğun anlaşıldı, demişler. Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.

- Siz erken karar ve hüküm vermeye devam edin, demiş ihtiyar. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.

La Tzu, etrafına anlattığı bu gizemli hikayesini, şu nasihatle tamamlarmış:

- Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında hüküm vermekten kaçının, Karar aklın durması halidir. Hüküm verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Üstelik akıl, insanı daima karara, hükme zorlar.

Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Ne var ki, gezi asla sona ermez. Bir yol biterken, yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

Kaynak:Mehmet Dikmen, Esrarengiz Olaylar, Cihan Yayınları, İstanbul 2001, s. 111

0 yorum:

Yorum Gönder