Faydalı Paylaşımlar..

11 Mart 2015 Çarşamba

Allah’ın Hikmeti

14:19:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Adamın biri, pislik böceği görür ve: "Bu yaradılışı çirkin pis kokulu bir yaratıktır. Allah bunu niçin yaratmış ki?" der.
Daha sonraki günlerde adamın yüzünde bir çıban çıkar. Çok doktorlara başvurmasına rağmen tedavisi için bir sonuç alamaz. Artık çıban yara haline gelmişti ki, sokaktan geçen bir adamın bağırtısı üzerine adam çağırtılır ve yaraya bakması istenir. Adam bir pislik böceğinin getirtilmesini ister. Orada bulunanlar adamın isteğine gülerler. Fakat hasta olan adam, o böcek hakkında söylediği sözleri hatırlar ve der ki;
- Adamın isteğini yerine getirin, o doğruyu biliyor. der.
Daha sonra gelen böceği yakan adam, onun külünden yaranın üzerine serper ve yara Allah'ın hikmetiyle iyileşir. Bunun üzerine hasta olan adam etrafına der ki;
- İyi biliniz ki, Allah'u Teala, mahlukatının en adi ve yaramazı olanında bile, en iyi deva bulunduğunu bana bildirmek murad buyurdu. Allah Hakim'dir, Habir'dir.
Kaynak : Ahmed Şihabuddin El-Kalyubi'nin,"Dini Hikayeler" adlı kitabı.
Sayfa : 131
Çeviren : Hüseyin Erdoğan.

NAMAZDA HATIRLADI

13:46:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Adamın biri parasını sakladığı yeri unutmuştu. Ne kadar düşündü ise günlerce aramasına rağmen parayı sakladığı yeri bir türlü hatırlayamıyordu. Benim bu derdime bir çare bulursa o bulur diyerek doğru İmam-ı A'zam Hazretlerinin huzuruna gelerek ne yapması lazım geldiğini sordu.
İmam-ı A'zam, bu senin meselen fıkıhla ilgili değil ama, yine de sana bir akıl vereyim: Sen git bu gece sabaha kadar namaz kıl, ümit ediyorum ki, Allah sana paranı koyduğun yeri hatırlatır, dedi.
Adam o gece sabaha kadar ibadet etmeye karar verip abdest aldı, seccadesinin üzerinde ibadet etmeye başladı. Daha gecenin yarısı bile olmadan parayı koyduğu yeri hatırlayıvermez mi? Namazı bıraktı, doğru parayı koyduğu yerden alıp yattı.
Sabah olunca İmam-ı A'zam'a:
— Allah senden razı olsun, bu derdime de çare buldun. Daha gecenin yarısında parayı koyduğum yeri hatırladım, deyince, İmam;
— Keşke sabaha kadar ibadete devam etseydin. Çünkü şeytan senin sabaha kadar ibadet etmene tahammül edemediği için daha gecenin yarısında sana hatırlatmış. Sabaha kadar da şükür namazı kılsaydın daha iyi ederdin, dedi.
* * *
Kaynak: Büyük Dînî Hikâyeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi, İstanbul, 1980.

ALLAH'IN YARDIMI

13:16:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Müslümanlara en sıkışık zamanlarında yardımını esirgemeyen Cenab-ı Allah Bedir savaşında olduğu gibi birçok defa Osmanlı askerine de nusretini inzal etmiştir. Bunlardan bir tanesi  Müslüman Türk askerinin Kırım'da Ruslarla yaptığı savaş ve Tarihçi Ahmet Mithat'ın kaydettiği hadisedir.

— Ruslar Oltaniçe'de yüzellibin kişilik bir kuvvetle Eflak ve Buğdan mıntıkasına girdiklerinde sadece yirmibeşbin kişiyi Bükreş üzerine salmıştı. Oltaniçe'de Serdar-ı Ekrem Ömer Paşanın kumandasında üçbin kişilik bir kuvvet Rusları tutmaya çalışıyorlardı. Ellerinde ise iki veya üçten fazla bataryaları bile yoktu. Ruslar evvela Oltoniçe'de bulunan Türk askerlerini ezmeyi planlamışlar buraya on misli bir kuvvetle hücuma geçmişlerdi.

Bu manzarayı Eflak ve Buğdan ahalisi ve hatta yabancı gazeteciler görmek istiyorlar ve Rusların Türkleri nasıl perişan edeceğini seyre hazırlanıyorlardı. Sabahın erken saatlerinde Ruslar, külliyatlı bir top ateşiyle Müslümanlar üzerine gülle yağdırmaya başlamıştı. Müslümanların arkasında Tuna nehri akıyordu ve bu sebepten geriye dönmeleri de artık imkansızdı. Düşmanlarının sayı ve silah bakımından kendilerinden kat - kat üstün olduğunu gayet iyi bilen Türkler kolağasmın da müsaadesiyle abdest alıp iki rekat namaz kılarak birbirleriyle helallaşıp kucaklaştılar. Artık son hücumlarını yapacaklar, Allah ne emretti ise ya şehit ya gazi olacaklardı. Çünkü Türklerin ellerinde bütün mermileri de bitmiş «süngü tak!» emri verilmişti.

Yeri-göğü titreten o müthiş topların himayesinde Türklere iyice yaklaşan Ruslar da artık ağır silahlarını susturmuşlar, süngülerini takmışlardı. Karşı tepelerden Türklerin birkaç misli düşman önünde nasıl eriyip yok olacağını düşünerek gayriihtiyari gözleri yaşararak seyreden yabancı gazeteciler ve halk neticeyi beklemeye başlamışlardı.

O anda müthiş bir hadise oldu. Bir elini semaya doğru kaldıran kolağası şehadet parmağıyla gökyüzünde bir şeylerin olduğunu gösteriyor ve şöyle sesleniyordu:

— Gaziler! Benim imanlı çocuklarım, bakınız Allah Celle Celalühû bize yardım gönderiyor semaya bakın, diyerek haykırmaya, hançeresini yırtarcasına bağırmaya başladı.

Allah'tan başka sığınıkları kalmayan imanlı Osmanlı Türk askeri bir anda havaya baktıklarında ne görsünler; bölük - bölük yeşil elbiseli, turna gibi dizilmiş Melaike ordusu Müslümanların imdadına yetişmiş ve Rus askerlerinin üzerine bir kartal gibi inmişlerdi bile...

Zaten şehit olmaktan başka birşey düşünmeyen Türk askerleri «Allah Allah!» nidalarıyla tekrar düşman üzerine hücuma geçtiler, yeri - göğü inleten bir haykırışla düşmana saldırmaya başladılar.

Bu manzara orada bulunan halk ve gazeteciler tarafından ayniyle müşahede edildi. Müslümanlar muzaffer olup, ortalık sükûnete kavuştuğu zaman Türk askerlerinin yanlarına gelen gazetecilerin ilk sorusu şu oldu:

— Yanınızda sizlerle beraber savaşan ve nurani yüzlü yeşil elbiseli askerler şimdi nerede, onları bize gösterebilir misiniz?

Tarihçi Ahmet Mithat yabancı gazetecilerin gördüklerini aynen o zamanki gazetelerinde yazdıklarını nakletmektedir.

* * *

Kaynak: Büyük Dînî Hikâyeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi, İstanbul, 1980.