Faydalı Paylaşımlar..

6 Ağustos 2015 Perşembe

AFFET BABACIĞIM

09:30:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu.
Yine böyle bir tartışma anında; eşi, bütün bağları kopardı ve "Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak" diyerek rest çekti... Eşini kaybetmeyi göze alamazdı.

Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hâlâ onu ölürcesine seviyordu.

Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Babasını yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti . Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı.

Babasına lâzım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu; "Baba bende seninle gelmek istiyorum" diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.

Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Oğlu sürekli babasına "Baba nereye gidiyoruz ?" diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan; nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve
torununa belli etmemeye çalışıyordu.

Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı en son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi.

Tipi, adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı. Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü.

Öyle üzgündü ki, dünya başına göçüyor gibiydi. O, bu duygular içindeyken babası, yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti,
içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.Oğlu ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın
vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu.

Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi, yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de
kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve oğlunun elini tutup hızla barakayı terk etti. Arabaya bindiler.

Oğlunu yola çıktıklarında ağlamaya başladı, neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu. Bir süre sonra Oğlu: "Baba, sen yaşlandığında ben de seni buraya mı getireceğim?" diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında "Beni affet baba." diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu: "Baba beni affet! Sana bu muameleyi yaptığım için beni affet!" diye hatasını belli ediyordu...

Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu...
"Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın... Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum."

(Tavuk Suyuna Çorba Kitabından)

Bir Bardak Süt



HOWARD, okuldan arta kalan zamanında kapı kapı dolaşarak birşeyler satan fakir bir çocuktu. Bir gün, kapı kapı dolaşmasına rağmen, bir şey satmayı başaramamış; bu arada, karnı çok acıkmıştı. Cebindeki on sent, birşeyler almak için yeterli değildi.

Bir evden yiyecek istemeye karar verdi. Fakat, kapıyı açan genç kızdan utanıp, yemek yerine sadece su isteyebildi. Kız onun aç olduğunu anlamıştı. Ona su yerine bir bardak süt getirdi. Sütü yavaşça içti ve:

“Borcum ne kadar” diye sordu.

Genç kız:

“Borcunuz yok” diye cevap verdi. “Annem, yapılan bir iyilik için para alınmaması gerektiğini söyler.”

Çocuk:

“Bütün kalbimle çok teşekkür ederim” dedi ve oradan ayrıldı.

Yıllar yılları kovaladı. Howard önce ilköğretim okulunu, ardından liseyi, sonra üniversiteyi bitirdi.

Yıllar geçip gitmeye devam etti.

Bir gün, ünlü Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesinin Dr.Howard Kelly’nin kurucu başkanı olduğu Jinekolojik Onkoloji Bölümüne, ağır bir hasta getirildi. Yerel hastanelerdeki doktorlar, hastalığını değil tedavi etmek, teşhisini bile koyamamışlardı.

Dr.Kelly, hastanın naklinin yapıldığı bölgeyi öğrenince, çocukluk yıllarını yaşadığı belde hafızasında canlandı. Muayene için odaya girdiğinde ise, hastayı hemen tanıdı. Bu kadın, uzun seneler önce kendisine su yerine süt veren genç kızdan başkası değildi.

Kendisine yıllar önce yapılmış bu iyiliği hatırlayan Dr.Kelly, hasta için elinden gelen herşeyi yaptı. Sonunda, Allah şifa verdi ve kadın ağır hastalığından kurtuldu.

Kadının taburcu olacağı gün, kadının ameliyat dahil bütün muayene masraflarının kayıtlı olduğu fatura, imzalanması için Dr. Kelly’ye iletildi. Faturaya bakan doktor, üzerine birşeyler yazdı ve kadının odasına gönderdi. Kadın korkarak faturayı açtı. Bu tür tedavilerin çok pahalıya patladığını biliyordu. Yüksek bir miktar ile karşılaşacağını düşünüyordu.

Nitekim, faturada, onbinlerce dolarlık bir rakam, kenarda ise Dr.Kelly imzalı bir not vardı:

“Bir bardak süt ile ödenmiştir.”

(İngilizceden Tercüme: Emine Aydın)
Yaşanmış Öyküler Kitabı / Zafer Yayınları