Faydalı Paylaşımlar..

18 Nisan 2014 Cuma

Asıl Okuyuş..

13:54:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Elinde bir yaprak vardı. Onu uzun uzadıya süzdükten sonra:

“Yazık!” dedi.

“Niye yazık?”

“Okuma bilmiyoruz da ondan.”

Şaşırdım. Okuma bilmek ne kelime, iyi bir tahsil yapmıştı kendisi.

Kitap elinden düşmezdi.

“Biliyorsun ya!” dedim şaşkınlıkla.

Gülümsedi belli belirsiz.

“Asıl okuyuştan söz ediyorum.

Sen hiç ağaç kitabını ya da yaprak sayfasını okudun mu mesela?” 

“Hayır!”

“Okumadın, çünkü okuma bilmiyorsun. Bak, bu bir yaprak. Bir bakıma da sayfa… Bunda da yazılar yazılı. Bu da kâtibini, yazıcısını, sanatkârını bildiriyor. Çünkü o yazıcı kendini bu yaprakla da bize tanıtıyor. Bir mektup gibi göndermiş bize. Nasıl, bir mektup yazarını gösterir, bildirir, tanıtır, öyle de her bir yaprak onun ustasını anlatıyor, tanıtıyor, sevdiriyor. Şimdi ben bu dili, bu okuma biçimini öğrenmeye çalışıyorum.”

“Ne dili bu?”

“İman dili… Bu dili bize Kur'an öğretiyor.”

“Nasıl yani?”

“Evrendeki varlıklar için ayet tabirini kullanıyor.

Bakın, görün, düşünün, ibret alın diyor.

Kuran gibi kâinat da bir kitap, onunda sureleri, ayetleri, kelimeleri var.”

“İlk inen ayetteki ‘Oku!’ emri bunu da kapsıyor mu?”

“Elbette! İki kitap var önümüzde.

Biri kelâm sıfatından, öbürü kudret sıfatından geliyor.

Bunlar birbirini tefsir ediyor.”

Bu şaşırtıcı açıklamaları dinledikten sonra yerden bir yaprak da ben aldım, birlikte okumaya başladık!

Kaynak:Ömer Sevinçgül / Zafer Dergisi

17 Nisan 2014 Perşembe

Kabirleri Ziyaretin Adabı

11:52:00 Posted by Mücahid Reis , , No comments

Kabirleri haftada bir gün özellikle cuma veya cumartesi günleri, bu olmadığı takdirde hiç olmazsa bayram günlerinde ziyaret etmek iyi olur.

Kabirleri ziyaret eden kimse kıbleye veya ölünün yüzüne durarak şöyle dua eder:

''Ey müminler yurdunun sakinleri. Bizler de inşallah sizlere kavuşacağız.Allah'tan bizim için ve sizin için afiyet dilerim.''

Peygamberimiz, Bakî mezarlığını ziyaret ettiğinde böyle selam verir ve dua ederdi.

Ziyaretçinin oturup Kur'an okuması da sevabdır. Bu sevabı ölülere bağışlamasından onlar yararlanır. Kendisine de Cenab-ı Hak ecir ve mükâfat verir.

Kabirlere doğru namaz kılınmaz ve kabirler üzerine oturulmaz.Peygamberimiz,

'' Kabirler üzerine oturmayın,onlara doğru da namaz kılmayın. '' buyurmuştur.(1)

Başka bir hadis-i şerif de mealen şöyledir:

'' Sizden birinizin bir kor üzerinde oturup da o korun elbisesini yakması ve derisine işlemesi, kabir üzerine oturmasından daha hayırlıdır.''(2)

Mezar taşlarına el yüz sürülmez. Ölülere adak yapılmaz, mezarlardan istekte bulunulmaz.

Kabirleri çiğnemek ve kabir üzerinde uyumak mekruhtur

Kabirlerde bulunan ağaçlar kesilmez, yeşil otlar yolunmaz.Ancak kurumuş olan ağaç ve otları kesmekte bir sakınca yoktur.

Dipnotlar:(1) Müslim, ''Cenâiz'', 97. (2) Müslim, ''Cenâiz'',96 İbn Mâce, ''Cenâiz'', 45: Nasâî, ''Cenâiz'', 105.

Kaynak:Lütfi Şentürk Seyfettin Yazıcı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İslam İlmihali, Sayfa 244-245.

16 Nisan 2014 Çarşamba

MERHAMET

13:55:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Tabiînden alim, fazıl, muhaddis ve sûfî Abdullah bin Mübarek, haccı ifa ettikten sonra Mekke'de Harem'de yakaza halinde iken semadan iki melek gelir. Biri diğerine:

"Bu sene 600 bin kişi haccetti. Hepsinin haccı, Şam'da Ali bin Muvaffak ismindeki bir ayakkabı tamircisinin yaptığı amelin hürmetine makbul oldu. Bu kişi hacca gitmeye niyet etti, lakin gidemedi. Onun yaptığı bir amel hürmetine bu kadar hüccacın haccı kabul edildi." der.

Abdullah bin Mübarek uyku ile yakaza arası olan bu halden uyanınca, merak ve hayret içinde kalıp Şam kervanı ile Şam'a gitti. O zatı bulup sordu:

"Sen hacca gitmediğin halde ne amel işledin?"

Ali bin Muvaffak, Abdullah bin Mübarek gibi meşhur bir zatı karşısında görünce şaşırdı. Heyecanından bayıldı. Kendisine geldiğinde şöyle anlattı:

"Otuz sene hacca gitmeyi arzu eder dururdum. Eskicilikten 300 dirhem para biriktirdim. Hac yolculuğuna niyet ettim. Hamile karım:

"Komşudan et kokusu geliyor; bana bir parça et ister misin?" dedi. Komşuma gittim. Durumu anlattım. Komşum ağladı:

"Yedi gün oldu ki, çocuklarım açtır. Yolda ölü bir hayvan buldum. Ondan bir parça kestim. Şimdi onu kaynatıp onları avutuyorum. Helal bir gıda bulamaz isem, mecburi onu yedireceğim. İsterseniz vereyim, fakat bu kaynayan et, bunlara ölümle burun buruna geldikleri için helal, size ise haramdır." dedi.

Ali bin Muvaffak devamla:

"Bunu duyunca, sanki içimdem bir parça koptu. Birbir zorlukla biriktirdiğim bu 300 dirhemi ona verdim;

"Ya Rabbi, hac niyetimi kabul et!... diye Rabbime iltica ettim." dedi.

Bunun üzerine Abdullah bin Mübarek:

"Rabbim bana rüyada doğruyu bildirmiş!" dedi.

Bu hadise, Rahman ve Rahim olan Rabbimizin bize gösterdiği bir merhamet bereketidir. Rüyadaki zuhûratla hacdan misal verilmesi, ibadet hayatın da merhametin ne derece mühim bir rol oynadığını ifade etmektedir.

KAYNAK: TOPBAŞ, Osman Nuri, Mesnevi Bahçesinden Bir Testi Su, Erkam Yayınları Altınoluk Dizisi 20, s. 77-78

13 Nisan 2014 Pazar

Allah Kullarını Biz Farketmesek de Korur

04:19:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Zünnu-i Mısri'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir :

Bir gün elbiselerimi yıkamak için Nil nehrinin kenarına gitmiştim. Nehrin kenarında dururken, bir de baktım ki, görülmemiş şekilde büyük bir akrep bana doğru geliyor. Çok korkmuştum. Beni onun şerrinden koruması için Cenab-ı Hak'ka sığındım. Akrep nehre geldiğinde, sudan büyük bir kurbağa çıkıp akrebe doğru geldi. Akrep kurbağanın sırtına binip suyun üzerinde yüzüp gittiler. Bu bana çok şaşırtıcı gelmişti. Ben de onların nehrin kenarında takip ettim. Nehrin karşı yakasına geçtiklerinde, akrep kurbağayı bırakıp dalları büyük, gölgesi çok olan bir ağacın yanına gitti.

Bir de baktım ki, ağacın altında Allah'a asi bir genç mışıl mışıl uyuyor. Kendi kendime: "La ha'vle vela kuvvete illa billah. Bu akrep nehrin ötesinden buraya kadar, bu genci sokmak için geldi" dedim ve içimden, akrep gence yaklaştığı zaman hemen akrebi öldürmeğe karar verdim. Akrebe yakın bir yerde durdum. Bir de baktım ki karşıdan büyük bir yılan, genci öldürmek için, gence doğru geliyor. Bu sırada akrep yılanın üzerine hücum etti ve başını sokmaya başladı. Akrep yılanın ölmesine kadar başını sokmaya devam etti. Yılan öldükten sonra akrep nehre döndü.Kurbağa da onu orada bekliyordu. Akrep tekrar kurbağaya binip nehrin öte yanına geçti. Ben de arkalarında bakakaldım.

Sonra gencin yanına geldim, o hala uyuyordu, akabinde baş ucunda kendi kendime şöyle dedim :

- Ey uyuyan genç; Allah seni, sen fark etmesen de karanlığın içindeki her türlü kötülükten korur. Sen uyusan bile Allah uyumaz. O kullarına çok merhametlidir. dedim.

Genç benim bu sözlerim üzerine uyandı ve başından geçen olayları kendisine anlattım. Genç hemen tevbe etti. Bütün yapmış olduğu kötü davranışlarından vazgeçip, iyilerden oldu ve ölünceye kadar hayatı böyle devam etti. Allah ona rahmet etsin.

Kaynak : Ahmed Şihabuddin El-Kalyubi'nin,"Dini Hikayeler" adlı kitabı.

Sayfa : 166

Çeviren : Hüseyin Erdoğan.

12 Nisan 2014 Cumartesi

ŞEYTANI İMTİHANA ÇEKEN MÜ'MİN

15:30:00 Posted by Mücahid Reis No comments


İlk zamanlarda lanetlik şeytan insanlar arasında öz çehresiyle serbestçe dolaşabiliyordu.

Bir gün gerçek mü'minlerden biri yanına yaklaşarak şeytanı denemek istedi. Mü'min, "Ey Şeytan, ben seni çok seviyorum. Aynı senin gibi olmak için ne yapmak gerek? Bana söyler misin?" diye söze girişti. Lanetlik şeytan bir av yakaladığından emin söze başladı. Önce, "Hayret!" dedi. "Bugüne kadar benim gibi olmak isteyen bir kişiyle karşılaşmamıştım. Sen nasıl istiyorsun bunu? Ne mutlu sana! Seni candan tebrik ederim."

Sonra da kendisi gibi olabilmenin yolunu şöyle gösterdi:

"İlk işin namazı terk etmek olacak. Sonra da eğriye, doğruya boyuna yemin edeceksin."

Bütün bunları can kulağıyla dinlemiş görünen mü'min ortaya atılarak, "Ey Şeytan!" dedi. "Ben Allah'a namazımı terk etmeyeceğim, asla dilimi yemine alıştırmayacağım diye erkek sözü verdim. Sözümden beni kimse caydıramaz."

Birden oltaya düşürülerek kandırma ve avlama usulleri meydana çıkarılmak istendiğini anlayan Şeytan başına kaynamış su dökülmüş gibi şaşırıp kaldı. Bunun üzerine lanetlik şeytan:

"Şimdiye kadar senden başka kimse beni tuzağa düşürüp de insanları nasıl kandırıp avladığımın usullerini öğrenememiştir. Fakat bundan böyle öz çehremle insanlar arasında dolaşmıyacağım ve hiç kimseye de kandırma metodlarını (usulllerini) açık etmeyeceğim." diye and içti. - Kenz-ül Ahbâr -

KAYNAK: Ermişlerden Osman Efendi, Seçme Dini Hikayeler, Seda Yayınları, İstanbul 2000, s. 105-106