Faydalı Paylaşımlar..

10 Eylül 2013 Salı

Cimri Zenginin Pabuçları

07:22:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Bir zamanlar, Bağdat'ta Ebûlkasım Tanburî adında bir zengin varmış. O kadar cimri biriymiş ki ayağındaki pabucuna yama üstüne yamalar vurdu­rur, dikiş üstüne dikişler diktirirmiş. Yeter ki, yeni bir pabuç alma masrafına girmesin.

Kimseye fark para yardım etmeyen, ömründe tek defa olsun bir yaralı parmağı sarmayan bu cimri zengin, nihayet halkın bedduasına uğramış; pabu­cunu yamata yamata biriktirdiği parasını, yine pa­bucu yüzünden başına gelen olaylarda, ceza parası olarak vere vere bir güzel harcayıp bitirmiş.

Olaylar şöyle gelişmiş:

Tanburî, bir cuma günü hamama gitmiş. Orada karşılaştığı bir dostu:

- Şu ayakkabınızı bir daha tamir edeyim, yine yırtığı görünüyor, diye şakalaşmış. Hamamdan çı­karken yamalı ayakkabısını bulamamış Tanburî, orada yeni bir ayakkabı bulunca, dostunun tamir için kendi ayakkabısını götürüp, yenisini bıraktığını düşünmüş. Yeni ayakkabıları giyip hamamdan çık­mış. Neden sonra şehrin Kadısı da hamamdan çıkın­ca, yepyeni ayakkabısının yerine, bir köşede Tanburî'nin yamalı ayakkabısını bulmuş.

- Kadı efendinin ayakkabısını Tanburî çalmış! diye olay yorumlanmış. Bu yüzden Tanburi yi derhal yakalayıp hapse atmışlar. Bir süre hapis yatıp epey para harcadıktan sonra çıkan Tanburî'ye, yamalı ayakkabısı teslim edildiğinde, götürüp başına bu be­layı açan ayakkabıyı hemen Dicle'ye atmış. Ama ne­hirdeki balıkçılar, ağlarını içinde o meşhur ayakka­bıyı bulunca derhal tanımışlar ve getirip Tanburî'nin penceresinden içeri fırlatmışlar.

Rafta gül yağı şişelerine çarpan ayakkabı, gül ya­ğının yere dökülüp ziyan olmasına sebep olmuş.

Başına gelen olaylar yüzünden iyice çileden çıkan Tanburî, bu defa onu evinin yanından akan bir akar suya atmış. Aşağıda suyu içenler ise Tanbu­ri’nin ayakkabısıyla suyun kirlendiğini anlayınca yi­ne onu alıp şehrin kadısının huzuruna çıkarmışlar ve çevreyi kirletmekten bir hayli ceza almasına se­bep olmuşlar. Tanburî cezayı ödedikten sonra, meş­hur ayakkabısı yine kendisine teslim edilmiş.

Artık hiddetten deliye dönen Tanburî, kurusun da ateşe atayım, diyerek onu çatıya fırlatmış. Ama ayakkabıyı çatıdan kapan bir köpek, bir diğer çatıya atlarken ağzından ayakkabıyı yere düşürmüş. Aksi­lik bu ya, havadan düşen ayakkabı, duvarın dibinde bulunan üzeri yüklü bir kadının korkudan çocuğu­nu erken doğurmasına sebep olmuş. Kadın şikayet­çi olduğundan, Tanburi’ye yeniden yüklüce bir taz­minat cezası daha vermişler.

İşin sonunun gelmeyeceğini anlayan Tanburî, nihayet bir gün Bağdat'ın en geniş meydanına çıkıp, halka hitaben şöyle bağırmak zorunda kalmış:

- Ey ahali, bundan sonra hepinizin malûmu ol­sun ki, bu ayakkabı ile uzaktan ve yakından hiçbir ilgim kalmamıştır. Onun yüzünden işlenecek suçla­ra bundan 'sonra iştirak etmiyorum. Ama bununla beraber dayanıklı ve antika bir ayakkabıdır. Biri alıp uzun zaman yine de giyebilir. Hediyem olsun! Böyle­ce bana cimri diyenler de utansınlar.

Kaynak:Mehmet Dikmen, Esrarengiz Olaylar, Cihan Yayınları, İstanbul 2001, s. 42

Kalp Gözü ve Yavuz’un Türbedarı

05:04:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Abdülhamid Han zamanında, Yavuz Sultan Selim’in türbesine bakan fakir bir insan vardı. Hizmetkâr, çok şiddetli geçim darlığı sebebiyle sıkıntılı anlar yaşamaktaydı. Yine çok sıkıntılı olduğu bir zamanda, dayanamayarak türbeye hiddetle vurup şu sözleri söyler: “Bir de senin evliyâ olduğunu söylüyorlar!?. Yıllardır türbeni beklemekteyim; hâlâ yoksulluk içindeyim!..”

Türbedarın bu durumundan habersiz olan Abdülhamid, hemen ertesi gün onu çağırtarak, bir yıllık ihtiyacını tamamen karşılayacaktı. Çünkü, Sultan gece rüyasında ceddi Yavuz Selim’i görmüş ve onun uyarısını alarak türbedarın durumundan haberdar olmuştu.

Kaynak:İbrahim Refik, Efsane Soluklar, İzmir, 1992, T Ö V Yay, s.57

Ağaca Asılan Zekat Parası

05:02:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın, gün­lerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bula­madığını...

Bunun üzerine zekatının tutan olan parayı bir keseye ko­yarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:

"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığını...

Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını...

Kaynak:İbrahim Refik, Tarih Şuuruna Doğru 1, Albatros Yayınları, İstanbul 2003, s. 5

Hz.Ömer'in Satın Aldığı Serçe Kuşu

05:00:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Çocuğun biri yakaladığı bir serçe kuşuyla oynayıp du­ruyordu. Oradan geçmekte olan Hazret-i Ömer çocuğa sordu:

— Küçük bey, bak zavallı kuşun kanatlarından tüyler dökülüyor, çırpına çırpına da tâkattan düşmüş görünü­yor. Ne olur bırak hayvancağızı!

Çocuk yaramaz olduğu kadar da merhametsizdi.

— Hayır, ben bu kuşla oynuyorum. İsterse kanatlan

kopsun, karşılığını verdi.

Halife buna üzülmüştü. Bir teklif daha yaptı:

— Sana bir altın versem kuşcağızı bırakır mısın?

— Hayır bırakmam.

— Ya iki altın versem.

— Hayır, yine bırakmam.

— Peki üç altına ne dersin? Küçük yaramaz buna dayanamadı:

— Üç altına razıyım. Hazret-i Ömer:

— Al sana üç altın, deyip parayı uzattı ve serçe kuşu­nu alıp havaya doğru fırlattı. Pırıl pırıl çırpındığı kanatla­rıyla bir anda gözlerden kaybolan serçenin arkasından sevinçle bakan Halife:

— Hayvanlara merhamet etmemiz lâzım. Hayvana acı-mayana Allah da acımaz, diyerek yoluna devam etti.

Seneler sonra, vefat etmiş olan Hazret-i Ömer'i müba­rek bir zat rüyasında gördü. Şöyle bir sual sordu:

— Yâ Ömer, Rabbin seni nasıl karşıladı, rahatın na­sıl?

Şöyle cevap geldi:

— Rabbim beni çok iyi karşıladı. Rahatım çok iyi.

— Ne sebebten Allah seni iyi karşıladı? Hazret-i Ömer şu bilgiyi verdi:

— Ben bir serçe kuşunu yaramaz bir çocuğun elinden kurtarmıştım. Meğer kuşcağızın yuvada aç bekleyen yav­rusu varmış. Yaramaz çocuk onu öldürseymiş, yavrusu aç kalacak, yuvada ağzını aça aça ölecekmiş. Ben üç al­tın verip de serçeyi kurtarınca yavrusunu da ölümden kurtarmış olduğumdan Rabbim bundan memnun olmuş. Bu yüzden beni cehennem ateşinden kurtardı, iyi karşı­ladı.

Hazret-i Ömer'in bu cevabı Peygamberimizin şu hadîsini hatırlatmaktadır:

— Siz yeryüzündeki canlılara acıyın ki, gökyüzün­de melekler de size dua etsin, merhamet dilesinler. Allah'ın merhametini kazanasınız.

Kaynak:Ahmed Şahin, Dini Hikâyeler, Cihan Yayınları, İstanbul 2006, s. 84