Faydalı Paylaşımlar..

28 Eylül 2013 Cumartesi

Baykuşlar ve Nuşirevan

11:35:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Adaletiyle meşhur İran Hükümdarlarından Nuşirevan tahta geçtiği ilk yıllarda, halka karşı o kadar zalim ve gaddarca davranmış, o kadar zevk-ü sefasına düşkünmüş ki, millet artık canından bıkar hale gelmiş, en ufak ses çıkaran olsa kellesi gidermiş. İşte bu zalim hükümdar Nuşirevan, bir gün maiyetiyle beraber ava çıkmıştı. Yanında gayet zeki bir de veziri vardı. Avlanırken bir ara diğerlerinden ayrılan hükümdar, yanında veziri olduğu halde bir suyun başına varıp atından indi ve bir müddet istirahata çekildi. Yeşillikler üzerinde otururlarken, iki baykuş gelip yakınlarına kondu ve ötmeye başladılar. Baykuşların o nağmeleri Nuşiveran'ın hoşuna gitmiş olacak ki, vezirine:

— İnsan şu kuşların dilinden anlasa da ne dediklerini bilse... Kim-bilir bu kuşlar şimdi neler söylüyorlardır? dedi.

Vezirin, derdini anlatması için büyük fırsat doğmuştu:

— Sultanım ben bu kuşların ne dediklerini biliyorum. Eğer müsaade eder ve beni bağışlarsanız bu kuşların ne söylediklerini size bildireyim, dedi.

Nuşirevan, hayretle:

— Gazabımdan emin olabilirsin, anlat, dedi. Vezir:

— Sultanım affınıza sığınarak arzediyorum. Bu kuşların birisi, diğerinin kızını oğluna istiyor. Öbürü de; tabiiyeti icabı kızımı sana veririm, yalnız başlık parası olarak bir harabe isterim, diyor. Oğlanın babası ise bu halinden memnun vaziyette; deliye bak, Nuşirevan hükümdar olduğu müddetçe, ben sana bir değil on harabe veririm. Yeter ki sen kızı oğluma ver diyor, işte padişahım kuşların konuştukları bundan ibarettir, dedi.

Nuşirevan vezirinden memnun olmuştu, ne demek istediğini anladı ve doğru avdan sarayına dönerek, o andan itibaren hal ve vaziyetini tamamen değiştirdi. Öyle adil, Öyle halkını gözetir oldu ki öleceği zaman Nuşirevan'ın memleketinde bir tane harabe kalmamış, her yer mağrur ve müreffeh olmuştu. Nerede o guurlu idareciler, nerede o hükümdarlar?

Kaynak: Büyük Dînî Hikâyeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi, İstanbul, 1980.

Hoca Kürsüde

10:54:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Hoca merhum, ömrünü va'zetmekle geçirdiği cemaatin git-gide bozulduğunu gördükçe çok üzülürmüş. Bir gün yine va'zetmek için kürsüye çıkıp: 

— Ey cemaat benim ne söyleyeceğimi biliyor musunuz? demiş. Camidekiler hep bir ağızdan:

— Bilmiyoruz, demişler.

Hocanın buna daha fazla canı sıkılmış ve:

— Mademki bu zamana kadar bir şey öğrenmediniz, bir şey bilmiyorsunuz. Ben size ne söyleyeyim? demiş ve kürsüden inmiş.

Bu sefer cemaat aralarında «Eğer hoca yine aynı soruyu sorarsa biliyoruz diyeceğiz» diye karar almışlar.

Hoca ikinci cuma günü kürsüye çıkıp da:

— Ey cemaat benim ne söyleyeceğimi biliyor musunuz? diye sorunca...

Hep beraber:

— Biliyoruz!, diye bağırmışlar. Hoca:

— . Mademki biliyorsunuz, benim konuşmama hiç lüzum yok, deyip kürsüden inmiş.

Bu durum karşısında hoca merhumun vaazını dinlemek isteyen cemaat ne yapacaklarını şaşırmışlar. Bu sefer cemaatin kararı şöyle olmuş:

— Eğer yine sorarsa bazımız biliyoruz, bazımız da bilmiyoruz, diye cevap veririz, demişler.

Hoca yine kürsüye çıkıp sormuş:

— Ey cemaat benim söyleyeceklerimi biliyor musunuz? diye sormuş.

Cemaatin içinden bir kısmı:

— Biliyoruz! diye seslenirken, Bir kısım cemaat da:

— Bilmiyoruz!, demişler. Hocanın işi daha da kolaylaşmış:

— Öyleyse iş kolay, bilenler bilmeyenlere öğretsin, deyip kürsüden inmiş.

Kaynak: Büyük Dînî Hikâyeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi, İstanbul, 1980.

Not:Resim Konya Akşehir Nasreddin Hoca Rahmetullâhi Aleyh Türbesi.Ruhuna el-Fatiha