Faydalı Paylaşımlar..

25 Kasım 2015 Çarşamba

On İki Daireli Fakir Adam

14:00:00 Posted by Mücahid Reis

Hadis–i şeriften öğrendiğimize göre, insan yaşlanır; ama hırsı hep genç kalırmış. Bunun canlı bir misalini yaşadım önceki gün bir ihtiyarla sohbetim sırasında. İzin verirseniz konuşmayı birlikte okuyalım.

Bakalım, insan ele geçiremediği şeylere karşı ne kadar hırslı, ele geçirdiği nimetlere karşı da ne kadar şükürsüz olabiliyor, bir görelim. Öğle namazını kıldığımız caminin avlusunda karşılaştığım bir zat, beni kendi yaşına yakın görmüş olacak ki, sorusunu şöyle sordu:

– Buralara eskiden gelmişe benziyorsun.

– Evet, dedim. Elli seneyi geçti Yozgat’tan geleli.

– Ben de Nevşehir’den geleli elli seneyi geçti, dedikten sonra hemen ekledi:

– Ne yazık ki ben kafayı çalıştıramadım, ömrüm boşa geçti. İnşaallah sen kafayı çalıştırmış, ömrünü boşa geçirmemiş, köşeyi dönmüşsündür!

– Anlayamadım köşeyi dönme işini, dedim. Elli sene önce gelince köşe mi dönülür?

– Elbette, dedi. Ben buraların elli sene öncesini biliyorum. O zaman tarlaydı şimdi şu apartmanların yükseldiği yerler. Kolayca satın alınırdı buralar. Onun için diyorum, sen erken geldiğine göre arazi almış, belki şu apartmanlar gibi apartmanlar da dikmişsindir buralarda.

– Rabbime şükürler olsun, dedim, kirada değilim. Başımı sokacak dairem var. Bundan dolayı şükür duyguları içindeyim. Kirada olsaydım zorlanırdım diye düşünüyor, hep şükrediyorum. Rabbimiz olmayanlara da ihsan eylesin, diyorum.

İnanmıyor gibi baktı yüzüme. Sonra da kelimelere basa basa sordu:

– Yani senin sadece başını sokacak bir dairen mi var şimdi?

– Öyle, dedim.

– Geldiğin senelerde buralardan üç beş tarla alıp da şimdi daireleri dizemedin mi?

– Hayır, dedim. İstanbul’a 1950’de geldiğimde öyle bir düşüncem de yoktu, imkanım da. Ben buraya okumak için geldim. Cami harabelerinde kalıyor, okumaya çalışıyordum. Başka meselem yoktu o günlerde.

Yüzünü buruşturup dudaklarını büktü. Mazeretimi hiç de meşru bulmamıştı anlaşılan. Derinden bir nefes aldıktan sonra söylenmeye başladı:

– Demek sen de benim gibi kafayı dövüyorsun şimdi!

– Hayır, dedim, ben asla kafamı dövmüyorum. Tam aksine başımı sokacak bir daire ihsan ettiği için Rabbime şükrediyorum. Sen kafanı niye dövüyorsun? Yoksa başını sokacak bir dairen yok mu, kirada mısın hâlâ?

– Yok canım, olur mu öyle şey dedi? Dairelerim var. Hem de en değerli yerlerde. Ne yazık ki, bir türlü ilerleyemedik, on iki dairede çakılıp kaldık, üzerine ilaveler yapamadık. Kafamı dövüşüm bundan dolayı. Vaktiyle ele geçen fırsatları değerlendiremeyip on iki dairede kalışımdan dolayı. Şaşırarak sordum:

– Yani on iki dairenin sahibi olduğun halde mi, fırsatı değerlendiremedim, diyorsun? Elini boşlukta salladıktan sonra:

– On iki daire ne ki? dedi. Aslında ben on iki gökdelenin sahibi olmalıydım şimdi. Gerekçesini de şöyle açıkladı:

– Ben buraların tarla olduğunu, bedava denecek kadar ucuza satıldığını biliyorum! Ama bunu bilmenin bir faydası yok ki şimdi. Kafayı vaktiyle çalıştırmadıktan sonra, kalırsın işte böyle on iki daireyle! Yumruklarsın kafanı durmadan!.. Bir ürperti geldi içime:

– Beyefendi kusura bakma, dedim senin düşüncenden korkmaya başladım. On iki daireye sahip olmuşsun hâlâ mutlu ve huzurlu değilsin. Şükür duyguları taşımıyorsun. Hemen uzaklaşıyorum bu türlü düşüncenin yanından.. diyerek yürüdüm kendi istikametime doğru. O da, sahip olamadığı gökdelenlerin hasreti içinde kafasını yumruklayarak yürüdü kendi istikametine doğru... Yol boyunca Efendimiz (sas)’in ikazlarını düşündüm. Şöyle tarif ediyordu ademoğlunun hırsını.

– Kendi ihtiyarladığı halde hırsı hep genç kalan ademoğulları vardır. Bunların iki dere dolusu altını olsa, yine doymaz da der ki: “Keşke bir üçüncü dere dolusu altınım daha olsaydı!” Böyle insanların gözünü ancak toprak doldurur! Sadaka Rasûlullah.

Ben burada sözün özü olarak dua ediyor ve diyorum ki:

– Rabbimiz! Bize kanaat duygusu lütfeyle. Sahip olduklarımızın şükrünü eda etme mutluluğu nasip eyle, sahip olmadıklarımızın da hırs ateşinde yanmaktan muhafaza eyle!

Yazar: Ahmed Şahin 14.05.2003

SERVETLE ÖVÜNMEK

13:01:00 Posted by Mücahid Reis


Harun Reşit ile Şakik-i Belhî Hazretleri sohbet ediyordu. Bir ara Hazret:

- Ey Halife! Farz et ki büyük bir çölde kaybolmuşsun. Susuzluktan ölmek üzeresin. O anda birisi gelip elindeki su dolu kırbayı sana satmak istese kaç para verirsin? diye sordu.

Halife gülerek:

- Ne kadar isterse veririm, dedi.
- Peki, o suya karşılık servetinin yarısını istese verir misin?
- Veririm.

Hazreti Şakik, "Doğru söyledin" dedi ve devam etti:

- Ey Halife! Diyelim ki servetinin yarısı ile o suyu alıp içtin ve bir müddet daha yaşama imkanı buldun. Fakat az sonra içtiğin suyu çıkarman gerekir. Ama buna muvaffak olamasan, bütün uğraşmalarına rağmen idrarını yapamasan ve adeta ölecek hale gelsen, o anda yine birisi karşına çıkıp: "Seni tedavi edebilirim, ancak servetinin öbür yarısını isterim" dese, ne dersin?
Halife hiç düşünmeden:

- Elbette razı olurum, dedi.

Bunun üzerine Şakik-i Belhî:

- Öyleyse Ey Emirü'l Mü'minin! Önce içtiğin, sonra da idrar yolu ile dışarı attığın bir yudum su kıymetinde bile olmayan servetine sakın güvenme! Hiç kimseye karşı mal, mülk ve servetinle övünme, buyurdu.

* * * Evet, insan gelirken beraberinde olmayan, giderken de beraber götüremediği servetine güvenmemeli, yıkılabilir dünyada kazandığı gibi her an kaybedebileceğini de unutmamalı, servetin kendisini değiştirmesine fırsat vermemelidir. Bir deprem, nice mamureleri bir anda virane haline getirebilir.

KAYNAK: AKAR, Mehmet; Mesel Denizi, Nil Yayınları, İstanbul 2001, s. 111-112

UYKU, NAMAZ VE ABDEST HAKKINDA TIBBİ VE DİNİ VERİLER

12:53:00 Posted by Mücahid Reis



Uyku

"Uykusu çok olanın ruhu hasta, işi zordur".

Uykunun en iyisi 5 saati geçmeyendir. Yetişkin bir insan için 6 saat uyumak normaldir. Çocuklar, ağır çalışanlar, hasta ve zayıflar 7-8 saat uyuyabilirler. Akşam yemekten 2-4 saat sonra, saat 22:00-23.00'den 04.00-05:00'e kadar olan süre uyku için ideal bir zaman dilimidir. Hiç olmazsa, saat 24 00'e kadar yatılmalı ve güneş doğmadan kalkılmalıdır.

Hazreti Ömer (r a.) “Sabahın erken vaktinde uyumaktan sakınınız. Zira ağız kokusu, ruhi dengesizlik ve tabiat (mizaç) bozukluğu meydana getirir." Ayrıca "Uyku, kuşluk vaktinde uyuyana akıl noksanlığı, ikindide uyuyana ise delilik getirir." buyurmuştur.

Güneş doğmadan kalkmak ve güneş batmadan uyumamak çok önemlidir, çünkü bu saatlerde bütün organları ve sistemleri faaliyete geçiren hayati hormonlar üretilir. Uyku halinde tüm işlemler yavaşladığından hormonlar da yeterli derecede üretilemez. Böylece fazla uyku hormon dengesizliğine ve buna bağlı hastalıklara, ayrıca psişik rahatsızlıklara sebep olur.

Sağlıklı insanlar uyurken nefes sayısı ve derinliği azalır, sağlıklı bebekler gibi sessizce nefes alıp verirler. Sağlıklı olmayanlar ise uyku esnasında derin nefes alıp verirler. Saatlerce derin nefes alıp-verme ile vücudun oksijen-karbondioksit dengesi bozulur. Bu dengesizlik de bazı hastalıklarla birlikte astım hastalığına yol açar.

Yatak sert, yastık yeteri kadar yüksek, yorgan veya battaniye yumuşak ve hafif, odanın havası taze ve serin olmalıdır. En iyi uyuma şekli sağ yana yatarak baş göğse doğru eğik, dizler karna doğru çekik, kollar göğse bitişik halde uyumaktır. Bu pozisyon kalbe, kan dolaşımına, enerji dolaşımına ve hazmedilmiş yemeğin mideden bağırsağa inmesine kolaylık sağlar.

Sağ tarafa yatıldığında sağ burun deliğinden alınan nefes azalmakta, sol burun deliğinden alınan ise artmaktadır. Sol burundan nefes alma parasempatik sinir sisteminin faaliyetini artırmasına, kalp hızının yavaşlamasına, tansiyonun düşmesine ve mide-bağırsak faaliyetinin yavaşlamasına vesile olur. Dolayısıyla kalp daha az yorulur, uykuya dalma kolaylaşır, bu da uykuda daha iyi dinlenme sağlar. Ayrıca, uyku esnasında vücuda bir zarar gelecek olsa, iç organlar bu pozisyonla muhafaza edilmiş olur.

Hazmı zayıf olanlar, önce sol, sonra da sağ yana yatma ihtiyacı duyarlar. Omurga problemi yaşayanlar, kasları ve iç organları zayıf olanlar ve yaşlılar ise sırtüstü yatarlar. Hasta ve yaşlılar, çene kasları zayıf olduğu için, genellikle ağzı açık uyurlar.

Alçak yastıkla sırtüstü yatarken geniz akıntısı kesilir, yüksek yastıkla sırtüstü yatarken akıntı burun yerine, boğaza, akciğerlere ve mideye akar. Geniz akıntısı yakıcı ve zehirli olduğundan, dışarıya akamazsa, sinüslerde iltihaplanmaya ve baş ağrısına sebep olur. Boğaza akarsa, bademcikler ve ses telleri rahatsızlanır, boğaz ve yemek borusunda yanma ve yaralar meydana gelir. Mideye akarsa, mide bulantısına ve mide hastalıklarına, akciğerlere akarsa, akciğer hastalıklarına yol açar. Geniz akıntısı olanlar için en doğrusu yüksek yastıkta yan yatmaktır. Eski alimler yüzüstü yatmayı yasaklar, böyle yatmak "şeytan yatışıdır" derlerdi.

Uykuda ağız akıntısı

Yatmadan evvel bol ve karışık yemek yiyenin midesinde üretilen enzimlerden tükürük bezleri de etkilenir, tükürük çoğalarak uyku esnasında ağızdan akmaya başlar. Bağırsak kurtları da tükürük bezlerini aynı şekilde etkiler. Bağırsak kurtları için tavsiye edilen tedaviyi uygulayan, beslenme alışkanlıklarını düzelten ve az yiyen, yemekten en az 3-4 saat sonra uyuyan kimse tükürük akıntısından kurtulur.


Uykuda horlama

Yatmadan önce yemek yeme alışkanlığından, hazımsızlıktan, kabızlık ve gazdan, kalın bağırsakların bozulmasından ve genişlemesinden, küçük dilin şişmesinden ve kalbin zayıflığından kaynaklanır. Sirke içinde şap eritilerek veya sirke içinde nar kabuğu kaynatarak gargara yapılırsa küçük dilin şişliğini alıp küçültür ve horlamayı azaltır.

Bağırsak tedavisi yapanlar ve yemeği azaltanlar şiddetli horlamadan kısa zamanda kurtulabilirler, ancak hafif horlama devam eder. Arap alfabesindeki "ayn" ve "ğayn" harflerini doğru telaffuz ederek, Kuran ı Kerim'i nefes kontrolüyle okumaya çalışan kimse bu dertten de kurtulabilir. Ancak tabiata uygun olmayan, hazır yiyecekler ve sağlıksız gıdalar tüketenler, tıka basa yemek yiyenler, yemekten sonra meyve yiyenler, horlama probleminden kurtulamazlar.


Uyurken karabasan gelmesi ve kabus görülmesi

(Bu durum, musallat harici durumlarda) Beyinde kan ve su dolaşımının bozukluğuna işarettir. Karaciğer, kan ve damar temizlemelerini yapmak, saunaya gitmek, hacamat yaptırmak, sülük tutturmak bu durumdan kurtulmak için yapılabilir.

Uykuda dişleri gıcırdatan yetişkinler sara hastalığına yakalanma riski taşır. Çocukların uykuda diş gıcırdatması ise yaş ilerledikçe geçer. (Sara hastalığının cinler tarafından yapılan müdahalelerle yaşandığı, artık tıp tarafından da kabul edilmektedir.)

Kışın güneş ışığının azlığından, yemeklerin ağırlığından uyku çoğalır. Ancak beslenme kurallarına uyan ve oruç tutanların durumu kışın da değişmez.

"Az ye, rahat uyu” (Atasözü).

Çok uyumaktan kurtulmak için yemeği azaltmak, saunaya gitmek, anason, keten tohumu, kimyon ve sinameki kullanmak gerekir.

Uyuma zorluğu çekenlere ise hamama gitmek, uykuya yatmadan önce bal şurubu, yulaf suyu içmek, veya çimlenmiş arpa yemek, kafa derisine zeytinyağı sürmek, reyhan ve kediotu koklamak ve hacamat yaptırmak iyi gelir.


Namaz ve namaz vakti 


24 saat içinde ardarda gelen, 5 tane büyük ve 50 tane küçük aktif bioritm periyodu vardır. 5 büyük periyodun her birinin başlangıcındaki ilk 15 dakika biyolojik olarak en aktif zamandır. Bu vakitte akupunktur noktaları tamamen açık durumdadır. 5 vakit namaz bu 5 büyük biyolojik periyoda denk gelmektedir. Ezandan 15 dakika sonra biyolojik aktif noktalar, yavaş yavaş kapanmaya başlar ve bu kapanma süreci 1,5-2 saat devam eder.

Allah'ın Resulu (s.a.v.) buyurmuştur:

"Namaz için vaktin evveli Allah’ın rızası, vaktin ortası Allah'ın rahmeti, vaktin sonu ise Allah'ın affıdır."  

"İnsanlar eğer namazlara erken gelmenin sevabını bilselerdi, bunun için yarışırlardı.'' 


Namaz Hareketleri 

Rükû, iç organları, yumurtalık, rahim, prostat, böbrek, idrar yollan ve omurganın sağlığını korur. Mide, karın, sırt ve boyun kaslarını güçlendirir.

Secde, bedenin üst bölgelerine kan akışını artırır, beyinde sıvı ve kan dolaşımını düzenler ve korur. Beyni temizler, hafızayı güçlendirir, anlayış ve düşünce kabiliyetini artırır, akciğer, kalp ve sinir sistemini arındırır.

Selam verirken omuzlara bakma hareketi, gözü kan dolaşımı bozukluklarından, göz kaslarını tembellikten, ense ve boyun kemiklerini kireçlenmeden korur.

Secdeye giderken ve secdeden kalkarken yapılan hareketle vücudun tüm eklem ve kaslarının sağlığı muhafaza altına alınır.


Abdest

Abdest sağlık açısından son derecede faydalıdır.

İnsan vücudu üzerinde yaklaşık 700 biyolojik aktif nokta (BAN) vardır. Bunlardan 66 tanesi, "Agresi Noktaları" olarak adlandırılan ekstra aktif noktalardır. Agresi noktalarından 61 tanesi abdest uzuvlarında yer almaktadır. 

Abdestte azalar yıkanırken BAN faaliyete geçer, agresi noktaları denge kazanır. Bu sebepten abdestteki düzeni, sırayı bozmamaya özen göstermek gerekir.

Yüz yıkanırken mide, bağırsaklar, safra kesesi, idrar yollan, sinir sistemi ve üreme organları...

Kollar yıkanırken bağırsaklar, kalp, akciğerler, üreme organları, idrar yolları ve kan dolaşımı uyarılır.

Kulaklar, yaklaşık 100 BAN’den ibaret olan ve hemen hemen bütün organlarla bağlantılı olan bir komuta merkezidir. Kulaklar meshedilirken bütün organlar uyarılmış olur.

Ayaklar yıkanırken hormon dengesini sağlayan, büyüme ve üremeyi kontrol altında tutan hipofiz, böbrekler ve hemen hemen tüm organların faaliyetini etkileyen BAN uyarılır.

Akupunktur noktalarının uyarılması sonucunda vücutta enerji ve kan dolaşımı kolaylaşır, vücudun direnci artar, bağışıklık sistemi güçlenir. Ateş yükseldiğinde soğuk su ile abdest alınırsa, ateş 1,5-2 derece kadar düşer.

Abdest yükselen tansiyonu düşürür, baş ağrısını hafifletir, uyuklamayı, yorgunluğu ve öfkeyi giderir. Soğuk su kullanmak, abdestin ve guslün faydalarını arttırır. Ancak akciğer veya karaciğer hastası olanlar, ağır ameliyat geçirenler, yaşlılar, ishal halinde olanlar için ılık su kullanmak daha iyidir.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına abdest için ılık su tavsiye ederdi. Bu tavsiye avam için değil, yüksek manevi mertebelere ulaşan ve düşük ruh mertebelerine ait yıkıcı ve kronik hastalıklardan kurtulanlar içindir. Tıpkı soğan ve sarımsak yememe tavsiyesi gibi.

Misvak 

Misvak, Akupunktur noktaları vasıtasıyla, diş etlerine 28 sinirle bağlanan beynin, 5 duyu organı ve sinüslerin, kasların, iç organların ve ayrıca üreme organlarının işlevini dengeler. Misvak kaslardaki ağrıyı azaltır, diş eti hastalıklarını ve diş çürümesini önler, ağızdaki zararlı mikropları öldürür. Düzenli misvak kullanan insan akıl sağlığını ve hafıza kuvvetini son nefesine kadar korur. Misvağın etkisi kullanıldıktan sonra 48 saat boyunca devam eder.

Kaynak:  Dr.Aidin Salih, Gerçek Tıp, İstanbul 2008, Syf: 116-120

Karınca'nın Hikâyesi

11:29:00 Posted by Mücahid Reis

Vaktiyle bir karınca varmış. Küçüklüğünde başına bir kaza gelmiş, ayağı kırılmış. Zavallıcık topal kalmış.
Ama gece demez, gündüz demez çalışırmış. Diğer arkadaşları gibi yuva yaparmış. Yuvasına kışlık yiyecek biriktirirmiş.

Günlerden bir gün insanların Kabe'ye gidip Hacı ol­duklarını Öğrenmiş. Karınca kabilesinin reisine niçin Hacca gidildiğini sormuş. Reis bilgiç bilgiç başını salla­mış:

— Hâlâ öğrenemedin mi? demiş. Hacca gitmek zengin Müslümanlara farzdır. Allah'ın emridir. Suudi Arabis­tan'ın Mekke şehrinde bulunan Kabe'yi ziyaret ederler. Arafat Dağı'nda vakfeye dururlar. Böylece Hacı olup dö­nerler.

Topal karıncayı almış bir düşünce:

— Acaba ben gidemez miyim? diye, günlerce düşün­müş.

Yemeden içmeden kesilmiş. Hacca gitme fikri rüyaları­na bile girmiş. O kadar istiyormuş ki her gün yaşlı karın­calara Kabe'nin nasıl bir yer olduğunu soruyormuş. Ama

gören yokmuş. Çünkü o zamana kadar hiç bir karınca­nın aklına Hacca gidip Hacı Karınca olmak gelmemiş.

Sonunda topal karıncanın sorularından bıkıp usan­mışlar:

— Amma sordun, diye kızmışlar. Ne o, yoksa hacı ol­maya mı karar verdin?

Bir şey söylememiş. Fakat içinden: "Evet" demiş. "Hacca gidip Kabe'yi ziyaret edeceğim ve hacı olacağım."

Bir gün eşyalarını sırtına vurduğu gibi yola koyulmuş.

Az gitmiş, uz gitmiş gece gitmiş, gündüz gitmiş... Yü­rüdükçe kırık bacağı daha beter ağrımaya başlamış. Ni­hayet dayanamayacağını anlamış ama vazgeçmek de is­tememiş.

Topallaya topallaya yürümesi bir çöl faresinin dikkati­ni çekmiş. Acımış haline.

— Zavallı dostum, böyle nereye gitmektesin? diye sor­muş.

Karıncacık durmuş, yüzünde biriken boncuk boncuk teri silmiş ve ciddi ciddi cevap vermiş:

— Hacca gidiyorum kardeşim. Çöl faresi şaşırmış:

— Bu topal ayağınla, şu zayıf halinle ve yorgunluğun­la nasıl hacca gidebilirsin ki? Topal karınca boynunu bükmüş:

— Olsun, demiş. Gidemesem bile hac yolunda ölürüm ya...

Kaynak:Ahmed Şahin, Dini Hikâyeler, Cihan Yayınları, İstanbul 2006, s. 66