Faydalı Paylaşımlar..

27 Ekim 2013 Pazar

Siz ne dilerdiniz?(Adam Yetiştirmenin Önemi)

13:52:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Halife Hz. Ömer bir mecliste hazır bulunanlara sormuştur:
– Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz?

Birisi, “Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim.
Onu harcayarak İslâm’a daha çok hizmet edeyim diye.” dedi.

Bir başkası, “Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm
olsun isterdim. Gerektikçe onları sarf ederek dine yararlı olayım diye.” dedi.

Herkes buna benzer şeyler söyledi.

Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler,
Hz. Ömer’e sordu:

– Ya Ömer peki sen ne dilerdin? Cevap verdi:

“– Ben de Muaz, Sâlim, Ebû Ubeyde gibi Müslümanlar yetişsin isterdim.
İslâm’a onlar vasıtasıyla hizmet edeyim diye.”

Kaynak:Ali Budak-Hadis ve Dua

En Değerli Hazine Kaliteli İnsan

Hz. Ömer (r.a) birgün dostlarını “Dileklerinizi belirtin” dedi. Birisi; “Şu ev altın dolu olarak benim olsa da onu Allah yolunda sarfetsem” dedi. Bir diğeri de; “Bu ev inci, zebercet veya mücevher dolu olsa da onu Allah yolunda infak etsem diye” temennide bulundu. Hz. Ömer; “Dilemeye devam edin” deyince arkadaşları; “Ey müminlerin emiri! Biz ne dileyeceğimizi bilmiyoruz. Siz ne dilediğinizi söyleyin” dediklerinde Hz. Ömer; “Ben isterim ki bu ev Ebu Ubeyde gibi kimselerle dolu olsun” diye cevap verdi. (İbn. Cevzi, Sıfatü’s-Safve, I, 367-368)

Kainatta Allah’tan sonra en değerli varlık kaliteli insandır. Her şey kaliteli insanla değer kazanır. Altın, gümüş, elmas gibi madenlerin değerini de ancak insan takdir eder. İnsan kaliteli olmadıkça eşyanın kalitesi de bir anlam ifade etmez. Kalitesiz insanın elinde kaliteler de heder olur.

Hz. Ömer’in imrendiği Ebu Ubeyde cennetle müjdelenen 10 kişiden birisidir. Resulullah ile birlikte bütün savaşlara katılmıştır. Habeşistan’a hicret edenlerdendir. Şam diyarını fetheden komutanlardandır. Hz. Ömer halife olunca onu Halid. b. Velid’in yerine komutan tayin etti. Bunun üzerine Halid; “Komutan olarak size bu ümmetin emini tayin edildi,” dedi. Ebu Ubeyde de; “Ben Resulullah’ın “Halid Allah’ın kılıcıdır” dediğini işittim,” diyerek mücamelede bulundu.

Necran Hıristiyan heyeti Resulullah’la anlaşma yapıp Medine’den ayrılırken, Hz. Peygamber’den kendileri için güvenilir bir kişi tayin etmesini istediler. Görevlendirilecek kişinin mutlaka güvenilir olmasında ısrar ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber; “Ben size gerçekten emin birisini tayin edeceğim” buyurdu. Ashab-ı kiram ümit içinde Resulullah’a yanaştılar. Resulullah, “Ey Ebu Ubeyde kalk” dedi. Ebu Ubeyde kalkınca; “Bu ümmetin emini (en güvenilir kişisi) Ebu Ubeyde’dir” buyurdu. (Buhari, Kitabu’l-Meğâzi, 73) Hz. Ömer ona kardeşim diye hitap eder, sarılırdı. Vali iken de mütevazi yaşadı. Onun kıt kanaat yaşadığını gören Hz. Ömer; “Dünya Ebu Ubeyde’den gayrı hepimizi değiştirdi” dedi.

Maksadımız uzun uzadıya Ebu Ubeyde (r.a)’nin hayatını anlatmak değil, altından, mücevherden daha kıymetli model bir insana işaret etmektir. Bu türlü insanlar pek nadir bulunur. Bunlar toplum içinde hayrın, doğruluk ve güzelliğin sembolü konumundadırlar. Böylelerinin pek az olduğunu Hz. Peygamber şöyle belirtmişlerdir: “İnsan toplumu, neredeyse içerisinde iyi cins yük ve binek devesi bulunmayan 100 develik bir kervan gibidir.” (Tecrid-i Sarih, Hadis no: 2117) Ashab-ı kiram ve tabiin dönemi gibi bazı dönemler istisna edilirse toplumların genellikle kaliteli insanlardan yoksun olduğu görülür. Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok ayeti çoğunlukla insanların cahil olduklarını, akıl etmediklerini, inanmadıklarını, haktan yüz çevirdiklerini, yoldan çıktıklarını dile getirmektedir.

Toplumların en büyük problemi kaliteli insan problemidir. Zorluk ve felaket anlarında paradan puldan ziyade kaliteli, vasıflı insanlara ihtiyaç duyulur. Nice zengin servet sahibi fert ve toplumlar görüyoruz ki varlık içinde darlık yaşamaktadırlar. Günümüz İslam toplumlarının hali buna en canlı misaldir. Yeraltı ve yerüstü zenginliklerine, altına ve altın değerindeki petrole sahip oldukları halde emperyalist güçlerin baskısı ve kuşatması altında yaşamaktadırlar. Serveti yerli yerinde kullanacak kaliteli insanlar olmazsa, servet felaket sebebi olmaktadır. Zira mal silah gibidir, kullanana göre yarar ya da zarar tevlid eder.

Bütün mesele maddi servet kazanmaktan ziyade kaliteli insan yetiştirmeye yönelmektir. Nüfusun çok olması önemli değildir. Nüfuzu olmayan nüfusun kıymeti yoktur. Kuru kalabalıklar kendi başlarına bir işe yaramazlar. Onları yönlendirecek, toplumsal kaliteyi artıracak önder şahsiyetlere ihtiyaç vardır. Doğru yönlendirilmeyen, kalite kazandırılmayan kalabalıklar daima problem üretirler.

Hz. Peygamber (sav) ilim, iman ve ahlak zemininde ashab-ı kiram gibi dünyaya örnek olan, medeniyet kuran bir kadro yetiştirdi. Günümüze kadar intikal eden güzellikler bu kadro eliyle ekilip yeşertildi. Bu değerlerin korunup gelecek nesillere aktarılması da yine kaliteli kadrolar vasıtasıyla olacaktır.

Hz. Ömer’in ev dolusu altın, gümüş ve mücevherat değil de ev dolusu Ebu Ubeyde gibi ehil ve güvenilir kimseler istemesi konunun önemi açısından fevkalade dikkat çekicidir. Yöneticiler bu hususu daima nazar-ı dikkate almalıdırlar. Altınla, dövizle dolu hazineler hırsızların eline geçerse eşkıyalığın, terörün, mafyanın güçlenmesine vesile olur. Mısır’ın hazineleri Yusuf (as)’ın elinde değerlendi. Bugün Allah’ın Müslümanlara lutfettiği petrol gibi altın değerindeki servetlerin de Hz. Yusuf gibi, Hz. Ömer gibi, Ebu Ubeyde gibi emin ellerde olması gerekir.

Toplumların en büyük şansı altından ziyade altın gibi şahıslardır. Altının hükmettiği değil, altına hükmeden, servetin esiri değil efendisi olan gönlü ve gözü tok, kamil insanlar gerçek hazinedir.

Kur’an-ı Kerim’in hedefi de bu türlü insan yetiştirmektir. Kıssalar, temsiller, uyarma ve müjdeler hep bu hedefe yöneliktir. Hz. Peygamber’in Kur’ân mektebinde yetişenler insanlığa ve insani değerlere model teşkil etmişlerdir.

İnsan eğitimin paradan daha önemli olduğunu Hz. Peygamber ne güzel belirtmiş: “Bir baba çocuğuna güzel bir terbiyeden daha güzel bir miras bırakmamıştır.” (Tirmizi, Birr, 33)

Çocuklarına neden miras bırakmadığı sorulduğunda Selahattin Eyyübi şöyle cevap vermiş: Şayet onlara iyi bir terbiye vermişsem servet kazanırlar ama iyi bir terbiye vermemişsem bıraktığım serveti de batırırlar.

Yeryüzünün ıslahı ıslah olmuş insanlar, ifsadı da ifsat edilmiş insanlar eliyle olur. Dünya insana emanettir. Hz. Peygamberin en önemli vasfı emin oluşudur. Onun vasfı Muhammedül Emin. Ona vahiy getiren meleğin vasfı da Cibril-i Emindir. Hadis-i şerifte ifade buyurulduğu gibi, “emin olmayan kimsenin imanı yoktur.” (Müsned, 3/135) Zaten iman da “emn” kökünden gelmektedir.

Servetin azalmasından ziyade iyi insanların azalmasından endişe etmek gerekir. Toplumlar ölen salih kimselere ağlamaktan ziyade Salihlerden mahrum kaldıkları için kendilerine ağlamalıdırlar. İyiler toplumun manevi sigortasıdır. Aslında kötüler iyiler sayesinde yaşarlar.

Yaşadığımız modern dünya teknolojiyi imkanlarını ıslahtan ziyade ifsada yönlendiriyor. İmkanlar, araçlar, gereçler haddi zatında masumdurlar. Onları şerre alet eden insanlardır. Şerlilerin imkanları arttıkça şerler de artacak demektir.

Hz. Peygamber, salihlerin günbegün azalma tehlikesine şöyle dikkat çekmektedir: “Salih kimseler birer birer çekilip gider, geriye arpanın veya hurmanın döküntüleri gibi döküntüler kalır. Allah da onlara hiçbir değer vermez.” (Tecrid-i Sarih, Hadis no: 2096) Allah’ın değer vermediği kimselerin ne değeri olabilir? Bunlar toplumda değer üretemedikleri gibi mevcut değerleri de silip süpürürler. Sahte değerler gerçek değerlerin yerini alır. Bu da toplumun kıyameti demektir. Dileğimiz odur ki, evlerde Ebu Ubeydeler eksik olmasın.

Kaynak:Ali Rıza Temel, 2009 - Temmuz, Sayı: 281, Sayfa: 026 Altınoluk Dergisi.

Hz.Ali (R.A.) Düşmanını Öldürmemesi

12:33:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Allah'ın (c.c.) kılıcı Hz. (r.a.) bir savaş esnasında düşmanı olan bir yiğidi yere yıkıp öldürmek üzereyken, düşmanı Hz. Ali'nin (r.a.) yüzüne tükürdü. Bunun üzerine Hz. Ali düşmanını bırakarak ayağa kalktı.

"Yürü git seni öldürmekten vazgeçtim, serbestsin." dedi.

Savaşçı bu duruma şaştı.

- "Beni alt edip öldürmek üzereyken neden vazgeçtin. Seni ne alıkoydu? diye sordu.

Hz. Ali (r.a.) cevap verip şöyle dedi:

- "Ben seninle Allah (c.c.) yolunca ve Allah'ın (c.c.) rızasını kazanmak için savaşıyordum ve onun için seni öldürecektim. Sen yüzüme tükürünce kinlendim, sana kızdım; eğer o an öldürseydim sana kızgınlığımdan bunu yapmış olacaktım. Yani seni Allah (c.c.) rızası için değil de kendi nefsim için öldürmüş olacaktım. Bu yüzden seni serbest bıraktım."

Bunu duyan adam, bu büyük asalet ve incelik karşısında iman ederek Müslümanlar safına katıldı.


Kaynak: Mesnevi'de Geçen Bütün Hikâyeler (Mehmet Zeren)-Semerkand Yay.