Faydalı Paylaşımlar..

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Sizden Fazla Veren Var

14:37:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Hazret-i Ebû Bekir'in halifeliği sırasında Medine'de büyük bir kıtlık başgöstermişti. Halk ekmek yapmak için bir buğday tanesini bile bulamaz olmuştu.
Bu durumu gören Medineli tüccarlar, ellerindeki bütün parayı buğday alıp satmaya yatırmışlardı.
Hazret-i Osman da bu arada Şam'a bir ticaret kafilesi göndermişti. Oradan yüz deve yükü buğday satın alarak Medine'ye getirtmişti. Bu miktar, halkın buğday ihtiyacını büyük ölçüde karşılayabilirdi.
Bâzı tüccarlar derhal Hz. Osman'a müracaat ettiler. Şam'dan getirttiği bu buğdayı satın almak istediler. Buğdayın bir mennesine (5 kilo 12 gram ağırlığındaki bir ölçü birimi) 4 dirhem veriyorlardı. Fakat Hz. Osman, tüccarların verdiği fiyatı az buldu. "Sizden fazla veren var," dedi ve buğdayını hiç kimseye satmak istemedi. Tüccarlar bu durumda teklif ettikleri fiyatı arttırdılar. Fakat yine Hz. Osman'dan "Sizden fazla veren var" cevabını aldılar. Nihayet buğdayın bir mennesine 7 dirhem vermeye bile râzı oldular. Bu, verebilecekleri en son ve en yüksek fiyattı. Fakat Hz. Osman'ın ağzından "Sizden fazla veren var" sözünden başka lâf çıkmıyordu.
Bâzıları onun bu tutumunu, fırsat düşkünlüğüne ve çok kazanmak hırsına veriyordu. Halk şiddetli ihtiyaç içinde kıvranırken, onun böyle davranmasını kendisine hiç yakıştıramıyordu.
Nihayet mes'eleyi Halife Hz. Ebû Bekir'e anlatmaya karar verdiler. Ondan, Hz. Osman'la aralarını bulmasını isteyeceklerdi.
Halifenin huzuruna çıkarak, durumu olduğu gibi anlattılar. Hz. Ebû Bekir anlatılanları sonuna kadar dinledi. Ve onlara:
"Bu işte bir gariplik var," dedi. "Bana öyle geliyor ki, siz Hz. Osman'ın sözünü iyi anlayamadınız. O, Resûlüllah'ın dâmadı ve Cennet'te arkadaşıdır. Halkın ihtiyacını fırsat bilip ondan kâr ve çıkar elde edecek kimse değildir. Böyle davranışının mutlaka bir hikmeti vardır. Haydi, beraber gidip mes'eleyi bizzat kendisinden öğrenelim."
Hep birlikte Hz. Osman'ın yanına vardılar. Hz. Ebû Bekir tüccarların anlattıklarını Hz. Osman'a söyledi. Ondan, niçin malını verilen fiyata satmadığını sordu.
Hz. Osman'ın bu suâle cevabı şaşırtıcıydı:
"Ey Resûlüllah'ın halifesi! Bunlar benim bir menne buğdayımı 7 dirheme satın almak istiyorlar. Yani, bire 7 veriyorlar. Halbuki, ben onu, bire 700 veren birine satmak istiyorum. Yüce Allah, her bir hasenata karşılık 700'e kadar ecir ve mükâfat vereceğini va'detmiyor mu? Böyle kârlı bir ticaret varken, ben ne diye malımı onlara satayım."
Hazret-i Osman'ın bu cevabı üzerine, tüccarlar derin bir düşünceye daldılar. Onun hakkında kötü düşünmekle ne kadar hatâ ettiklerini anlamışlardı.
Hz. Osman, bundan sonra 100 deve yükü buğdayının hepsini de Medine halkına sadaka olarak dağıttı. Fakir ve yoksulların yüzünü güldürdü. Şehirdeki kıtlık da böylece büyük ölçüde giderilmiş oldu.
Şuurlu bir Müslüman, işlediği bütün işlerde Allah rızâsını ön plânda tutar. Halkın yardımına koşmayı, fakirlerin dertlerine derman olmayı, insanlara faydalı bulunmayı en büyük fazilet bilir...

14 Mayıs 2015 Perşembe

Zimen Defteri

08:32:00 Posted by Mücahid Reis No comments

"Zimen Defteri" diye büyük dedelerimizin hatırlayabileceği bir gelenek vardı Ramazan ayında..
Hâli vakti yerinde olanlar kılık-kıyafet değiştirerek hiç tanımadıkları mıntıkalara gidip, bakkalın, manavın tenha zamanlarını seçerek:
- "Zimen defteriniz var mı?" diye sorarlardı,
("Zimen defteri", o esnaftan borcunu yani veresiye mal alan mahalle sakinlerine ait hesap defteri, yani "Borçlu ile borcunun miktarı yazılı olan defter" )
Esnaf bu defteri çıkarınca, gelen şöyle derdi:
-"Lütfen baştan, sondan ve ortadan şu kadar sayfanın yekûnunu yapınız."
Esnaf da bu kadar sayfanın toplamını hesaplar ve gelen de kesesini çıkartarak öder,
-"Silin borçlarını, Allah kabul etsin" diyerek çeker giderdi.
Böylelikle, borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu, borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmez,bu işte hiçbir maddî çıkar düşüncesi gözetmeksizin, sırf Allah'ın rızâsını kazanmak ve ihtiyacı olanın sıkıntısını gidermek amacıyla; karşılıksız, riyâsız, gösterişsiz olarak verdiklerini unutur ve bu şuurla verebilmenin de bir mazhariyet, Allâh'ın (Celle Celâlühû) bir lütfü olduğunu bilerek buna şükrederlerdi....
Sayfa Yöneticisinden: Yeniden özümüze dönerek böylesi tevâzu ve incelikli bir insan ve toplum olmamız dileğiyle...
Kaynak: Osmanlı Arşivleri