Faydalı Paylaşımlar..

12 Kasım 2014 Çarşamba

Anasının Dilini Kopardı

13:27:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Vaktiyle evlâdını terbiye edemeyen bir ana, cezasını dilini kaybetmekle çeker. Hikâye şöyledir:

Üç beş yaşına gelen bir çocuk komşunun yumurtasını çalıp annesine getirir. Haram, helâl bilmeyen câhil ana, yumurtayı çocuğun elinden alır ve çocuğuna bir aferin çeker ve:

-Benim akıllı oğlum, aferin diyerek çocuğunun başını okşar, çocuk, artık her gün veya gün aşırı komşuların yumurtalarını eve çekmeye başlar. Bir gün böyle, iki gün böyle derken seneler çabucak geçer. Çocuk yaşına göre hırsızlığını da ilerletir. Yumurtadan tavuğa, tavuktan horoza, horozdan koyuna, koyundan kuzuya derken bir haramzâde olur çıkar. Eski zamanın çocuğu şimdi muhitinin bir numaralı ve azılı eşkıyalarından olur. Artık bu eşkıyayı kimse durduramaz bir hale gelir. Hırsızlıklar, eşkıyalıklar derken bir gün büyük bir cinayet işler. Kanun bunun yakasına yapışıp idama mahkûm eder.

Oğlunun idam haberini dinleyen ana, mahkeme salonunda feryadı basar. Saçını, başını yolar. Aman hakim bey, biricik oğlumu bağışla, benim hayatta ondan başka kimsem yok diye yalvarır.

İdam mahkûmu eşkıya evlâda sorarlar, son bir arzun var mı? Eskiden beri idam mahkumlarının son arzularını yerine getirmek âdet olduğu için bunun da son arzusu sorulur. İdam mahkumu genç:

-Bir tek dileğim var. Sevgili anacığımın o mübarek dilini öpmek istiyorum, izniniz olursa bu arzumu yerine gelsin diye rica eder.

Mahkumun isteği yerine getirilmek üzere annesi getirilir:

Benim sevgili oğlum, dilimi son bir defa öp bakayım diyerek dilini uzatır.

Eşkıya evlâd, anasının dilini iki dişlerinin arasına alır. Öyle bir ısırır ki, dişler, dili makas gibi keser, dil pat diye yere düşer.

Orada bulunanlar, vah, vah, vah! Ne olacak eşkıya evlâd! Bunca cinâyetler yetmiyormuş gibi bir de annesinin dilini kopardı derler.

İdam mahkûmu genç:

-Ey burada toplanan insanlar! Bilmeden boş yere konuşmayınız. Benim burada idama mahkûm oluşum o kopasıca dildendir, koptu ya! der.

Herkes hayretle sonunu dinler. Genç mahkûm devam eder:

-Ben, çocukluğumda komşumun yumurtasını çalıp getirdiğimde annem bana âferin çekti, yumurtayı alıp başımı okşadı. Eğer, o zaman beni terbiye edip men etseydi, bugün bu ölüm cezası bana gelmeyecekti, dedi.

Kaynak:Yusuf Tavaslı, Dînî Hikâyeler(Kıssadan Hisse Alabilmek), El Boy, Tavaslı Yayınları, İstanbul , s.66-67

Eyvah Mahvoldum !

06:41:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Genç mühendis, işe yeni başladığı şirketteki bir toplantıya katıldığında, masa üzerindeki gazeteye göz atıp âniden yerinden fırladı ve "eyvah mahvoldum" gibilerden bir şeyler söyleyip koşar adımlarla odasına girdikten sonra, kapısını da arkadan kilitledi.

Bir anda buz gibi bir hava esti içeride... Şirket sahibi, çok babacan insandı. Toplantıyı bir bıçak gibi kesip: -Bu işte bir bit yeniği var, dedi. Mühendise kötü birşeyler oldu. Dikkat edin, canına kıyabilir. Şirket çalışanları, müdürün ne kadar tecrübeli olduğunu bildiklerinden, hep birlikte yerlerinden fırladı.

Sekreterlerden biri, mühendisin okuduğu gazeteye bakarak:

-Biliyorsunuz ki bugün borsa tepetaklak geldi, dedi. Mutlaka çok sayıda hissesi vardı. Bir başkası: -Faiz veya repo da olabilir, diye araya girdi. Yüzde ikiyüz sınırı aşıldı.

Diğeri, kendinden emin bir tarzda:

-Dün dolar bozduracağını söylemişti, dedi. Bugün döviz âniden yükseldiği için, milyarlarca lira zarar etmiş olmalı.

Şirketin muhasebe müdürü:

-Kesinlikle yanılıyorsunuz, diye lafa karıştı. Daha üç gün önce avans çekmişti. Paralı insan böyle birşeyler yapmaz. Olsa olsa karısıyla kavga etmiştir.

Kadın sekreterlerden biri:

-Öyledir öyledir, diye atıldı. Hanımına geçen gün rastlamıştım, çok suratsız biriydi.

Bütün ihtimaller tek tek sıralanırken, şirket müdürü:

-Konuşmakla vakit kaybetmeyelim, diye gürledi. Her an bir tabanca sesi gelebilir içerden..

Müdürün sözleri, ortalığı tekrar karıştırdı. Şirkette ne kadar çalışan varsa, mühendisin kapısına yığıldı.

Müdür bey, etrafındakileri bir el işaretiyle susturduktan sonra, yumuşak bir sesle:

-Mühendis beyyy!.. diye seslendi. Benim canım kardeşim, sakın bir çılgınlık yapma. Biliyorsun ki bu dünya fânidir. Bir gün zaten öleceğiz, değil mi?

Mühendisin bulunduğu oda müstakil olduğu için başka bir mekana bağlanmıyordu. Bu yüzden de herkes, onun içeride olduğundan emindi. Oda kapısı da özel olarak izole edildiği ve iki adet çelik levhadan yapıldığı için bütün çabalara rağmen kırılmıyordu. Buna rağmen içeriden çıt çıkmıyordu.

Bu arada itfaiyeye haber verildi, altıncı katta bulunan odanın pencereleri altına brandalar gerildi ve televizyon kameramanları, yüzlerce meraklı eşliğinde canlı yayına geçerek, adamın aşağı atlaması için duaya başladılar.

Mühendis bey, on beş dakika sonra kapıyı açtı. Yüzü ışıl ışıldı ve neler olup bittiğinden habersiz görünüyordu.

Kapı önündeki kalabalığın şaşkın bakışları arasında:

-Az kalsın ikindi namazını kaçırıyordum, diye gülümsedi. Dünya fâni olduğundan, bu iş ihmale gelmez.

(Cüneyd Suavi Zafer Dergisi)