Faydalı Paylaşımlar..

7 Kasım 2014 Cuma

GÖRMESİNİ BİLEN GÖZLER

15:12:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı. Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti.

Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti.

"Badem" dediği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.

Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.

Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı. Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını

söyleyerek kızı ameliyat ettiler.

Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında, müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı.

Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu düzelmiş, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu. Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak:
"Sanki yeniden dünyaya geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?" Yaşlı doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!." diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!."

(Cüneyd Suavi, Hayatın İçinden)

BANA İHTİYACI VARDI

14:50:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Hemşire, yorgun ve endişeli, genç adamı yaşlı adamın yatağının yanına götürdü. "İşte, oğlunuz geldi" diye fısıldadı hasta adamın kulağına. Birkaç defa tekrarladı bu sözleri. Nihayet, yaşlı adamın gözleri yavaş yavaş açıldı. Geçirdiği ağır kalp krizinden sonra, şimdi son derece bitkin ve halsiz bir durumdaydı. Onu yatırdıkları oksijen çadırından, dışarıda, yatağının ucunda duran genci hayal meyal görebiliyordu.

Genç adam, çadırın içinden uzanan buruşuk eli ellerinin arasına aldı ve parmaklarıyla okşamaya başladı. Parmaklarından hem sevgi, hem de ümit mesajı akıyordu yaşlı adamın eline. Hemşire, gencin oturması için bir sandalye getirdi ve yatağın yanına koydu. Genç adam, bütün yorgunluğuna rağmen, gece boyunca yaşlı hastanın elini tuttu ve ona ümit dolu sözler fısıldadı. Oğlunun elini sıkı sıkıya tutarken, ölüm döşeğindeki adam hiçbir şey söylemedi. Şafak sökerken hasta öldü. Genç adam, saatlerdir tuttuğu, şimdi hayatın terk ettiği eli yatağın kenarına koydu usulca, sonra da durumu hemşireye bildirmeye gitti.Hemşire, ölümden sonra yapması gereken işlemleri yaparken,hâlâ orada bekliyordu genç adam. Hemşire işini bitirdikten sonra, ona takdir dolu birkaç şey söyledi.Ama genç adam hemşirenin sözünü kesti:"O adam kimdi?" Şaşıran hemşire:"Sizin babanız olduğunu düşünmüştüm" diye cevapladı.

"Hayır, babam değildi. Onu daha önce hiç görmemişti bile."

"O halde, neden sizi ona götürdüğümde hiçbir şey demediniz?"

Genç adam gülümseyerek şöyle dedi:

"Oğluna ihtiyaç duyduğunu ve oğlunun burada olmadığını biliyordum. Ona oğlu olmadığımı söyleyecektim, ama o kadar hastaydı ki yapamadım. Sadece şunu hissettim: o anda, bana ihtiyacı vardı."

(Tavuk Suyuna Çorba Kitabından)

DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ

14:08:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı,"Biraz bekleyeceksin hocam," dedi. "İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum."

Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe
topallıyordu. Selam verdikten sonra, fırıncının tezgahına yaklaşarak, "Ekmeklerimi alayım," dedi."Benim ikizler acıkmıştır."

Fırıncı, adamın kendisine uzattığı torbayı alarak tezgahın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden dört-beş tane çıkardı.

Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgahın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu. Fısıltı şeklinde fırıncıya sordum. Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!..

"Bayat ekmekleri kendisi istiyor." dedi fırıncı. "Çok fakir olduğundan, ona yarı fiyatına veriyorum."

"Kim bu adam?" diye sordum.

"Kore gazilerinden " dedi. "Oğluyla gelini bir trafik kazasında vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşla."

Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum.

"Aradaki farkı ben vereyim," dedim. "Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler." Fırıncı, teklifimi kabul etti ve biraz sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına
doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgahın altına koydu.

"Çok şanslısın hacı amca," dedi. Çocuklar için sana bugün pasta gibi ekmek vereceğim."

Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırırken. "Allah, senden razı olsun evladım" dedi.
"Bugün onların doğum günü olduğunu nereden biliyordun?"

(Cüneyd Suavi, Hayatın İçinden)