Faydalı Paylaşımlar..

16 Şubat 2015 Pazartesi

DUR BAKALIM ABD NE DER ?

06:46:00 Posted by Mücahid Reis No comments

Bürokratlar aylık değerlendirmelerini yapmak için toplanmıştı. Ama bu kez aralarına kurumda yeni görev alan elemanlar, genç bürokratlar da katılmıştı. Gençlerle, tecrübeliler sanki karşılıklı iki grup gibi uzun masanın iki tarafına yerleşmişti.
Yaşlılar tecrübeleriyle yol gösterme gayretindeydiler.

-Uluslar arası toplantılarda öncelik diplomatik nezaket kurallarındadır. Bunu asla unutmayınız. Neyse, dış gelişmelerden örneklerle görüş alışverişimize başlayalım. Önce gençler başlasın, sormak, üzerinde görüş alışverişinde bulunmak istedikleri konulardan sorsunlar.

-Biliyorsunuz, Türkmenistan yıllar önce bize şöyle bir teklifte bulunmuştu; “Ortak çalışalım, ülkemizdeki doğal gazı çıkarıp pazarlayalım. Hem siz Rusya’dan alacağınızdan çok daha ucuz doğalgaza kavuşursunuz, hem de ülkenizden Avrupa’ya gidecek gazın satışından yüksek pay alırsınız. Demişti ama bizim yetkililer “Şu anda bütçemiz uygun değil” diye kabul etmemişti, sonuçta büyük zarara uğramıştık. Şimdi de Azerbaycan ve İran petrollerini Nabuca projesiyle Avrupa’ya taşıma projesi var ama ciddi bir ilerleme sağlanamıyor. Sizce niçin?

-Eeee… Uluslar arası olaylara çok yönlü bakmak lazım. Biz Azerbaycan’dan, İran’dan doğalgazı getireceğiz ama önce bir araştırmak, öğrenmek lazım Rusya ne der, ABD ne der?

-Çeçenistan meselesi de var. Sovyetlerin kendi yasasına göre, özerk Cumhuriyetler, siyasi yapı değişikliğinde birlikten ayrılma kararı alabileceklerdi. Bu zaten yasal olan hakları, batı desteği alan Estonya, Litvanya, Letonya gibi ülkelere verildi ama desteksiz kalan Çeçenistan’a verilmedi. Biz niye destek olmadık, katliamlarda bile Rusya’yı suçlamamız gerektiği halde, Rusya ağzıyla konuşup, Çeçen direnişçilere ‘Terörist’ dedik, bu yanlış değil mi ?

-Rusya, hemen yanı başımızda yer alan bir süper güç. Çeçenlerin lehinde bir açıklama yapmadan önce Rusya ile aramızın açılmasının sonuçlarını düşünmek zorundayız. Elinde nükleer başlıklı füzeler bulunduran bir ülkeyi kızdırmak işimize gelmez tabi ki.

-Bildiğiniz gibi, 1.Dünya savaşı sonlarında, ordumuz doğudaki birliklerini savaş olan diğer cephelere çekmiş, halk savunmasız kalmıştı. Böyle bir zamanda Rusya,İngiltere,Fransa gibi ülkelerin Ermeni vatandaşlarımızı kışkırtması, silahlandırması neticesinde, Ermeni çeteler kurulmuştu. Bu çeteler savunmasız halkı katletmeye başlamıştı. Bu çetelerin Ermeni köyleriyle organik bağı olduğundan, yiyecek, barınma desteği verdiklerinden, doğuda zaten az bırakılmış askerler bunlarla başa çıkamaz olmuştu. Ermeni çetelere karşı çaresiz kalan devletin mecburiyetten “Zorunlu Ermeni göç” olayını gerçekleştirmişti. Şimdi ABD’deki bazı lobiler de, Fransa da bu olayı aleyhimize kullanmaya çalışıyor. Peki biz Cezayir’deki, en son da Ruanda’daki katliamları uluslar arası gündeme taşımıyoruz.

-Sen ne dediğinin farkında mısın genç meslektaşım? Biz Ruanda katliamını gündeme taşırsak, olayda sorumluluğu olan Fransa, Belçika gibi ülkeler bize ne der, nasıl bir karşı tavır alır biliyor musunuz? Neyse başka konu?

-Çin ile iyi ilişkilerimiz olsun diyoruz tamam ama ya Doğu Türkistan’da katliam yapılan, özgürlükleri elinden alınıp, sanki uçsuz bucaksız, dev bir açık hava hapishanesinde yaşayan soydaşlarımız, dindaşlarımız ne olacak. Bunu görmezlikten mi geleceğiz.

-Çin, nükleer güce sahip bir ülke. Ekonomisi de dev. Tabi ki görmezlikten geleceğiz. Doğu Türkistan halkına eziyet edilmesine karşısın ama biz bunu gündeme getirmeye kalkarsak Çin ne der. Çin kızarsa, ekonomik ilişkilerimiz bozulursa neler olur? Uluslar arası meydanda bir adım atmadan önce 2 defa değil, 10 defa düşünmeniz gerekir. Neyse bunları tecrübelerinizle öğreneceksiniz.

-Irak’ta, Afganistan’da, Guantanamo’daki işkenceler için gözünü kapatıyor batı. Bosna’da sivilleri korumakla görevli Hollandalı askerler, korumaları altındaki sivillere önce ‘Biz sizi koruyacağız, silahlarınızı teslim edin’ diyerek silahlarını topladılar, sonra da insanlık suçu işleyerek, korumaları altındaki “Birleşmiş Milletler Güvenli Bölgesi” ilan edilen, Srebrenica’da akü fabrikası sahasındaki, silahsız 8 bin Boşnağı göz göre göre Sırp çetecilere teslim edip katledilmesine göz yumdular. Daha sonra utanmadan bu askerlere Hollanda Savunma Bakanı şeref madalyası takmıştı. Bizim diplomatlardan bu olaylara karşı da bir tepki duymadık.

-Boşnakları Sırplara teslim etti diye Hollanda’da askerlerine kızıyorsun amma Hollanda Avrupa’da önemli bir ülke. Hollan’dayla aramızın bozulması aleyhimize sonuçlar doğurur.

-Tarihi misyonumuz mazlumları korumak üzerineyken, üstelik atalarımızın yıllarca adaletle yönettiği bir coğrafyada meydana gelen olaylara, Filistin’de, özellikle Gazze’de sivillerin, çocukların misket ve ahtapot bombalarıyla katledilmesine, ciddi tepki vermemiz gerekmiyor mu?

-Gazze’de çocuklar öldürülmesin diyorsun ama bu ortalıkta söylenir mi! İsrail’in ABD ve Avrupa’da ki destek gücünü, ayrıca dev ekonomik şirketlerdeki gücünü biliyor musun? Diplomatik olacaksın, önce bir düşün, bir incele bakalım, ciddi tepki verirsek buna İsrail ne der? Onun kayıtsız şartsız destekçisi olan ABD ne der? Tabi siz gençsiniz, zamanla tecrübelerimizden faydalanarak… bir dakika noluyor, niye ayaklandınız?

-Merak etmeyin, sinirlenmeden önce izin aldık. Bu kadar kişiliksiz, ezik politikalar üretenleri meclisten kovalamak caizdir diye ABD başkanı Obama’dan fetva aldık.

Yazar: Ahmet Ünal ÇAM

Aşıksan vur saza… Şoförsen bas gaza

06:11:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Genç servis şoförü, minibüsünü kenara çekip, temizlik yapmıştı. İçini temizledikten sonra arabanın dışını da temizlemek için çıkarken, zemine serdiği gazeteleri de toparladı. Sağa-sola kısa bir an baktı, sonra götürüp hemen önünde park halinde olan başka bir servis minibüsünün yanına bırakıp geri geldi. İlerdeki çöplüğe gitmeye üşenmiş, yere atılmış gazeteleri görüp de kendisine kızan olur diye de, içinde şoförü olmayan minibüsün yanına atıvermişti.

Arabanın radyosunda kısa bir arama yaptıktan sonra, neşeli müzikler çalan bir radyo kanalı buldu. Sigarasını da yaktıktan sonra indi aşağı. Bagajdan kova, fırça, çekçek ve kurulama bezini alıp, camlardan dış yıkamaya başladı.

Camları bitirip, kaportayı yıkamaya başlamıştı ki iki orta yaşlı adamın aşağıdaki cami yönünden geldiğini gördü. Yaklaşanlardan birinin saçları azdı, diğerinin saçı pek dökülmemişti ama oldukça kırlaşmış, nerdeyse bembeyaz bir pamuk yumağı gibi görünüyordu.

İlgilenmeyecekti ama kır saçlı olan, özellikle kendisine doğru bakarak yaklaşıyordu. Yaklaşınca selam verdiler;

-Selamün aleyküm, kolay gelsin.

-Aleyküm selam, sağ ol. Camiden her halde, Allah kabul etsin.

-Sağ ol.

-Bize de dua etseydiniz amca.

-Herkese dua ettik merak etme de, bu yaptığın olmamış. Böyle çevreyi kirletince servis şoförleri hakkında kötü düşünülmesine sebep olursun.

-Hayırdır amca ne kirletmesi?

-Gazeteleri diyorum, yere atmasaydın keşke.

-Ha şu gazeteler mi?

-Evet.

-Görmüyor musun amca, o gazeteler öndeki minibüsün yanında.

-Yani sen atmadın mı onları?

-Olur mu amca ben atar mıyım hiç. Şoförü de çok ikaz ettim, “Ortalığa atma, az ilerde çöp var, oraya kadar götür” dedim ya nafile.

-Yaa !...

Az saçlı olanın kaşları çatıldı;

-Ayıp yahu ayıp, insanın önce kendisine saygısı olacak.

-Öyle amca ya. Şimdi çıkıp gelse inkar da eder böyleleri.

Kır saçlı adam içli içli söylendi;

-İnkar eder ha! Oysa şoför dediğin mert olmalı

-Değil mi!

-Yalan söyleyene insan gözle bile bakmam ben.

-Helal amca. Aynen ben de öyle diyorum.

Kır saçlı adam oldukça üzgün görünüyordu. Diğer adamla genç şoför öndeki servisin şoförü hakkında atıp tutarken, o yürüdü, gazeteleri toparlayıp çöpe kadar götürdü. Geri geldiğinde genç şoför gülümseyerek;

-Amca sen niye uğraşıyorsun, atmasaydın da gazeteleri şoför geldiğinde ona söyleseydiniz ya. Ben söyleyince aldırmadı, sizden utanırdı belki.

-Yok aslanım, o gazeteleri atan şoför lafla filan utanacak biri değil.

-Amca sanki tanıyormuş gibi konuştun.

-Tanımıyordum ama yazık ki artık tanıyorum.

-Tanıyor musun ? Nerden tanıyorsun ki?

Kır saçlı adam cevap vermedi, üzgün bir yüz ifadesiyle yürüdü, iki adamın şaşkın bakışları arasında öndeki minibüsün kapısını açtı, çalıştırıp uzaklaştı.

Diğer orta yaşlı adam önce şaşırmıştı, sonra durumu anlayıp genç şoföre dönüp öfkeyle “Yazıklar olsun!” dedi. Genç şoför utançtan kızaran yüzüyle başını yere eğdi, malzemelerini aceleyle toparlayıp, minibüse atladı, kaçar gibi uzaklaştı.

Not 1 : Arabasını temizlerken, yerlere gazeteleri rastgele atan çevreye ve kendine saygısız bir servis şoförünün etkisiyle yazdığım öyküm.

Kaynak: Ahmet Ünal Çam, Yüreğe Dokunan Hikâyeler, Akçağ Yayınları, Ankara 2011.