Aslan, kurt ve tilki birlikte ava çıkmışlar. Bir yaban öküzü, bir dağ keçisi, bir de semiz tavşan avlamışlar. Bir su başına gelip oturduklarında aslan:
"Ey kurt, bu avladığımız hayvanları adaletli bir şekilde paylaştır, adaleti yeniden ihya et!" demiş.
Kurt, kendinden emin bir şekilde kalkmış. Yaban öküzünü aslanın önüne bırakmış: "Efendimiz, siz hem en irimiz, hem de efendimiz olduğunuzdan yaban öküzü sizin hakkınız. Keçi orta irilikte olduğu için onu da ben alıyorum. En küçüğümüz tilki olduğundan tavşan da onun hakkıdır." demiş.
Aslan, bu paylaştırmaya çok sinirlenmiş. "Ey kurt, ben iyice anlayamadım. Yanıma yaklaş da bir daha anlat." demiş. Kurt yaklaşınca bir pençe vurarak onu parçalamış. Sonra tilkiye dönmüş:
"Ey tilki, bunları sen adaletli bir şekilde paylaştır!" demiş. Tilki, aslanı hürmetle selamladıktan sonra:
"Bu semiz öküz, siz efendimizin kuşluk yemeği, bunu kuşluk vakti yersiniz. Keçi, siz büyük kralımızın öğle yemeğinde güzel bir yahni olur, onu da öğle vakti yersiniz. Tavşana gelince, o da size akşam yemeği olur, afiyetle yersiniz." demiş. Aslan sevinçle haykırarak:
"Ey tilki, çok adil davrandın. Pay etme işini çok güzel hallettin. Söyle bakalım, bunu kimden öğrendin?" diye sormuş.
Tilki, ne olur ne olmaz diye belli etmeden birkaç adım daha uzaklaşmış ve kurnaz kurnaz gülerek:
"Kurdun başına gelenlerden." diye cevap vermiş.
İnsan hâdiselerden ders almalı, tavrını belirlerken durumunu göz önünde bulundurmalıdır. Yoksa, olur olmaz her yerde donkişotluk yapmanın cesaretle alâkası yok, cehaletle alakası çoktur. Hele hak kuvvette, kuvvet hakta değilse, insan adımlarını atarken daha dikkatli olmalıdır.
Kaynak: AKAR, Mehmet; Mesel Denizi, Nil Yayınları, İstanbul 2001, s. 129