Faydalı Paylaşımlar..

21 Ekim 2013 Pazartesi

Salih Amcanın Bulduğu Cüzdan

12:25:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Salih Amca ikindi namazını kıldığı camiden çıkarken çok üzgündü. Çünkü işi bozulmuş hiç parası kalmamış­tı. Halbuki çocukları evde yiyecek bekliyorlardı.

Ne yapacaktı?..

Üzüntü ile yürürken, gözüne bir cüzdan ilişti.

Hemen eğilip cüzdanı aldı. İçindeki paranın binlerce liradan fazla olduğunu görünce sevindi. Artık çocukları­nın istediklerini alabilirdi.

Ama bu sevinci çok sürmedi. Bir başka düşüncedir al­dı onu. Diyordu ki:

— Ben şimdi namazdan çıktım. Nasıl olur da başkası­na ait bir parayı alır, evime götürebilirim? Haram para­dan çoluk çocuğuma nasıl yedirebilirim?

Salih Amca, düşünceye daldı. Bir adım gidiyor, yine duraklıyordu; bir türlü ilerleyemiyordu.

Daha fazla gidemedi, geri dönüp cüzdanı bulduğu yere geldi. Baktı ki bir adam orada birşeyler arıyor. Ne aradı­ğını sordu.

Adam da:

— Sorma birader, buraya cüzdanımı düşürmüştüm, onu arıyorum. İçinde çocuklarıma alacağım şeylerin pa­rası vardı. Bulamazsam çok üzüleceğim., dedi.

Salih Amca hemen cüzdanı uzattı:

— Bu mu yoksa?

— Evet evet o! Allah razı olsun sen mi buldun?

— Evet, ben buldum.

— Niye geri veriyorsun öyleyse? Bak bulurken kimse

de görmemiş.

— Kimse görmedi, ama birinin görmesinden bir türlü

kaçıramadım.

— Kim o? — Allah, Allah her şeyi görür, bilir. Melekler de yazar. Bu yüzden çocuklarıma haram para yedirmekten kork­tum. Allah bana başkasının hakkını nasip etmesin diye dua ederek geri getirdim.

Adam birden gülmeye başladı:

— Duan kabul oldu aziz dostum, cüzdan sende kal­sın. Bu paranın hepsi senin, Hem de helâl olarak.

— Nasıl olur?

— Ben zengin bir adamım. Dürüst bir adama iyilik et­mek istedim. Ama adamın dürüst olduğunu nasıl bilebi­lirdim. Namazdan çıkınca içi para dolu cüzdanımı bura­ya kasten düşürdüm. Ben de geriye çekilip bakmaya baş­ladım. Az sonra sen geldin cüzdanı alıp götürdün, ama çok geçmeden geri dönüp sahibini aradın. Anladım ki, sen benim yardım etmek istediğim dürüst bir insansın. Allah'a verdiğim sözü tutuyor, bu paranın hepsini sana hediye ediyorum. Al, güle güle harca.

Kaynak:Ahmed Şahin, Dini Hikâyeler, Cihan Yayınları, İstanbul 2006, s.41

Utancından Allah Resulüne Bakamadı

11:31:00 Posted by Mücahid Reis No comments


İbrahim Efendi, iyiliksever bir insandı. Kendisinden yardım isteyenleri öyle 5-10 kuruş vererek başından savmaz, ihtiyacının hepsini karşılamaya ça­lışırdı. İstanbul'da bir ihtiyaç sahibine yüklü bir yardım yaptıktan sonra, aynı sene hacca gitmişti.

Bir sabah Kabe'yi tavaf ederken baktı ki, bütün Müslümanların kıblegâhına karşı, biri saygısızca uzanmış, uyuyor. Hemen adamı uyandırdı ve:

- Burada en küçük saygısızlık bile büyük günah sayılır. Sen istirahatını başka bir yerde yap, biz burada hürmet ile tavaf ederken, böyle laubalice yatı­şın bize ağır geliyor; senin de günahını çoğaltıyor, dedi.

Bu sözleri yan tebessümle dinleyen adam, sesini çıkarmadan kalkıp gitti. Hacı İbrahim de iyi bir iş yaptığına inanarak vicdan huzuru içinde tavafına devam etti.

O gece İbrahim Efendi gördüğü rüyada ak sakal­lı, miranı yüzlü iki zatın şu sözlerine muhatap oldu:

- Biz, Resûlüllah'ın (S.A.V.) gönderdiği elçileriz, hemen önümüze düş, mahkemeye gideceksin!

Ve İbrahim Efendi'yi önlerine alarak çölün ortasına doğru hızla yürüdüler. Hurma ağaçlan ile çev­rilmiş, şırıl şırıl sulan akan bir bahçeye götürdüler. Ortasındaki beyaz badanalı binanın önünde durdu­lar; ak sakallı zat içeri girdi:

- Getirdik ya Resûlallah, dedi.

Dışarıdan bunu duyan İbrahim Efendi'yi bir tit­remedir aldı. İçeri girince baktı ki, bir mahkeme te­şekkül etmiş. Hakim makamında Resûlüllah (S.A.V.) davacı yerinde de gündüz uykudan uyandırdığı adam var.

Bu manzara karşısında iyiden iyiye şaşıran Hacı İbrahim, utancından ayaklarının ucuna basa basa suçlu mevkine geldi ve titreyerek ayakta beklemeye başladı. Bir anlık sessizlikten sonra Resûlüllah Efendimiz, ona hitaben:

- Sen bu kardeşini uykusundan uyandırmak suretiyle istirahatına mani olmuşsun, şimdi senden davacı; ne dersin İbrahim Efendi? diye sordu.

Utancından bir türlü başını yerden kaldırama­yan İbrahim Efendi titrek bir sesle:

- Ya Resûlüllah, onu uykusundan uyandırdığım doğru, fakat niyetim istirahatına mani olmak değildi. Beytullah'ın önünde uzanarak yatması sebebiyle mü'min kardeşimizin saygısız duruma düşmesine mâni olmak kasdiyle bu ikazı yapmıştım. Yoksa kardeşimizi rahatsız etmek aklımdan geçmez.

Bu ifadeye bir diyeceği olup olmayacağı sorulan davacı dedi ki:

- Ya Resûlallah, madem ki kardeşimizin maksa­dı beni rahatsız etmek değilmiş, bilakis bana iyilik yapmakmış; o halde ben de hakkımı helal ediyorum, davamdan vazgeçiyorum.

Bu söz üzerine beraat eden İbrahim Efendi; kan ter içinde mahkemeden kurtularak evine geldi ve sa­bah erkenden rüyada başına gelenleri düşüne düşü­ne tavaf ederken, aynı adamın aynı yerde, evvelki gi­bi uyuduğunu gördü ve sitem ederek dedi ki:

- Şu yaptığını gördün mü? Beni Resûlüllah'a şi­kayet ettin, hâlâ heyecandan titremekteyim.

Adam gülerek şu cevabı verdi:

- Ben çok fakir bir adamım, bir ara ciddi bir aile sıkıntı ile karşılaştım, yüzümü kızartarak sizden sa­daka istedim; siz de beni daha başkasına yüz suyu döktürmeyecek kadar büyük bir yardımla kurtardı­nız. Bu iyiliğinize karşı ben de sizi Resûlüllah ile görüştürmek istedim ve bu bahaneyi buldum. Maksa­dım şikayet değil, seni Resûlüllah'la görüştürmekti, ama sen utancından hâkim mevkiinde oturan Resû­lüllah'a bakamadın!

Kaynak:Mehmet Dikmen, Esrarengiz Olaylar, Cihan Yayınları, İstanbul 2001, s.140