Ailenin tek ve son bebeğiydi. On sekiz aylık olunca konuşmaya başlamış,o güzel dudakları arasından,ilk önce"anne"sözcüğü çıkmıştı.
Bebek, aynı bedenin bir parçası olduğundan elbette habersizdi.Fakat onu herkesten fazla sevdiğini ve onsuz asla yapamayacağını çok iyi biliyordu. Hele süt emdikten sonra o şefkatli kollar arasında uyumak ve uyandığında yine onu baş ucunda görmek, ne doyulmaz bir şeydi.
Bebeğin bu mutluluğu fazla uzun sürmedi. Annesi, onun masraflarını bahane ederek babasının "şef" olduğu bir bankada çalışmaya başlamış ve;
"Erkeklere taş çıkartan yaman bir iş kadını"haline gelmişti.Artık yavrucak, sabahları gözünü açtığında kendisini öpücüklere boğan gül kokulu annesinin yerine, plastik kokulu bir ciklet çiğneyen ve "dadı" adı verilen kara-kuru bir kadınla karşılaşmakta idi.
Bu durumda yapabildiği tek şey, avazı çıktığı kadar bağırıp ağlamaktı.Fakat gözüne dadıdan çok cadı gibi görünen o kadının kemikli parmaklarıyla attığı ustalıklı cimdikler, onu doğduğuna bin defa pişman ediyordu. Bebek bir ay zarfında diğer çocuklardan farklı olarak ağlamamayı öğrenmiş annesine kavuşacağı saatlere kadar dadısıyla birlikte televizyon seyretmeye alışmıştı.
Babası, nüfus artışını "memleketin geleceği için bir tehlike" saydığından, oldum olası bebeğe soğuk davranır ve ara sıra uzaktan laf atmanın dışında ona pek yüz vermezdi. Bebek bu durumda da yine ağlamamaya çalışırdı.Yavrucak, annesinin dönüşünü dört gözle bekler ve kucağına atılmakta gecikmemek için dış kapının yanında bulunurdu. Fakat artık buram buram sigara dumanı kokan annesi, gelir gelmez işlere koyuluyor,aceleyle yemek yapıp bulaşık yıkıyordu.Bu arada alel acele bir şeyler yedirdiği bebeğini,kendi odalarından çıkartıp yan odaya koydukları yatağa yatırıyordu.
Bebek iki yaşına bastığında, annesi ona kafes içerisinde zıplayıp duran bir muhabbet kuşu hediye etti. Artık yavrucak, asık suratlı dadısının yerine onunla konuşuyordu.
"Anne bankaya gitti, anne bankaya gitti" ,diyerek şikayette bulunuyordu.
Anne ve babası, bu isabetli hediyelerinden dolayı yavrularının yalnızlık çekmediğine inanıyor, bu yüzden yeni aldıkları arabanın taksitlerini kolaylaştırmak için, tatil günlerinde de mesai yapıyorlardı.
Kuş, belkide ayrı bırakıldığı sevdiklerine kavuşabilmek gayretiyle günün birinde kafesin açık bırakılan kapısından uçup gitti.
Son arkadaşını kaybeden bebeğin onu yakalamak için uzanan elleri havada kalmış, uzun zamandır dökülmeyen gözyaşları, inci taneleri gibi ardarda sıralanmıştı. Kuşun uçtuğu yöne doğru mahsun mahsun bakarken:
Kuş da bankaya gitti!... diye ağlamaktaydı.Kuş da bankaya gitti!..
Kaynak: Cüneyd Suavi-Hayatın İçinden