Hem ilmi, hem.de ameliyle zengin bir insanı müflis hâle getiren duygu hangi duygudur? Belki bu sualin cevabını nefsinizde veriyorsunuzdur. Ancak size bir ibretli olay arzedeceğim. Göreceksiniz ki, hepimizi amelimizde iflas beklemektedir. Şayet dikkat etmez, ihlâsa sahip olmazsak. İbretle okuyacağınız olay şu:
Ebu Hasan Müzeyyin adında bir ihlaslı zat, gece gündüz Kabe hasretiyle yanıp tutuşmaya başladı. Ne yapıp edecek, mutlaka Beytullah'ı ziyarete gidecek, sonra da Resûlüllah'ın merkadine yüz sürecekti. Bu dayanılmaz arzusuna mukabil, tâ Horasan'dan kalkıp da bu kadar yolu aşacak ne bineği vardı, ne de parası. Ama bu yoklara mukabil bir şeyi vardı, o da aşkı, şevki ve azmi. Rabbimiz gönlüne bunu ilham etmişti. Yanıp tutuşuyordu.
Rabbımızın lütfettiği bu aşk, şevk ve azimle düştü yollara.
Günlerce aç, susuz kaldı, yoruldu, ezildi, büzüldü, ama azminden zayiat vermedi, nihayet Mekke'ye vardı. Hayretler, hasretler içerisinde Harem'e girdi, Kabe'yi tavaf etti, gidip zemzemden kana kana içti..
Artık şöyle bir köşeye çekilip nefes almalı, Rabba şükretmeliydi. Nitekim altın oluğun karşısına oturup derinden derine saadetli bir nefes aldı. Kabe'yi seyre daldı. Düşünüyordu:
— Neydi o haftalar süren yaya çöl yolculuğu, açlık, susuzluk ve yorgunluk?..
Bunları bir bir hayal ettikten sonra kalbine bir büyüklük duygusu geldi. Kendi kendine söylenmeye başladı:
— Bravo Ebu Hasan! Sen ne kadar da kuvvetli, kudretli adammışsın! Bunca engele, zorluğa, imkânsızlığa rağmen çölleri aştın, vahaları taştın, nihayet Kabe'ye ulaştın..
Bu düşünceler içinde iken karar verdi. Ben büyük adamım vesselam.
Ebu Hasan Müzeyyin kendini böylesine güçlü, kuvvetli, büyük adam olarak görmeye başladığı anda öteden birinin sesi geldi kulağına. Ses şöyle diyordu:
— Hey Ebu Hasan Müzeyyin! kendine gel kendine. Bunca yolları, vahaları sen aşmadın, sen taşmadın. Rabbin sana bu aşkı, şevki verdi de onunla çölleri aştın, vahaları taştın, Kabe'ye ulaştın. O, bu aşkı vermese, bu şevki lutfetmeseydi, başkaları gibi sen de yerinden kımıldayamaz, kendinde bu kuvvet ve kudreti bulamazdın! Sen sadece istedin, arzu ettin, hepsi o kadar! Hissen istemenden ibarettir.
Birden irkilen Ebu Hasan Müzzeyin bakar ki, biraz ötede büyük veli Ebu Bekir Kettanî tebessümle kendine bakıyor.
Hemen kalkar, hürmetle yanma yaklaşır, elpençe divan durur. Haremin Meşalesi denen bu büyük zat, sözlerini şöyle tamamlar:
— Dikkat et, şeytan seni amelinle ucbe düşürmek istiyor, aldanıp da enaniyete kapılma, benlik duygusuna girme! Toksa haccın gider.
Evet, kimse ameliyle övünmesin, hizmetiyle ucbe dalmasın. Gayret ve azmiyle gurura kapılmasın. Nefsinde özel bir fazilet ve meziyyet vehmetmesin. Kulun hissesi, meyilden ibarettir.
Buyurun birlikte okuyalım Rabbimiz'in kudsî ikazını:
— Sendeki iyilikler Allah'tan, kötülükler de nefsindendir! Senin iyilikten hissen, sadece meyil ve arzu...
Kaynak:Ahmed Şahin, Olaylar Konuşuyor, Cihan Yayınları, İstanbul 2001, s.109