Bir zamanlar, Bağdat'ta Ebûlkasım Tanburî adında bir zengin varmış. O kadar cimri biriymiş ki ayağındaki pabucuna yama üstüne yamalar vurdurur, dikiş üstüne dikişler diktirirmiş. Yeter ki, yeni bir pabuç alma masrafına girmesin.
Kimseye fark para yardım etmeyen, ömründe tek defa olsun bir yaralı parmağı sarmayan bu cimri zengin, nihayet halkın bedduasına uğramış; pabucunu yamata yamata biriktirdiği parasını, yine pabucu yüzünden başına gelen olaylarda, ceza parası olarak vere vere bir güzel harcayıp bitirmiş.
Olaylar şöyle gelişmiş:
Tanburî, bir cuma günü hamama gitmiş. Orada karşılaştığı bir dostu:
- Şu ayakkabınızı bir daha tamir edeyim, yine yırtığı görünüyor, diye şakalaşmış. Hamamdan çıkarken yamalı ayakkabısını bulamamış Tanburî, orada yeni bir ayakkabı bulunca, dostunun tamir için kendi ayakkabısını götürüp, yenisini bıraktığını düşünmüş. Yeni ayakkabıları giyip hamamdan çıkmış. Neden sonra şehrin Kadısı da hamamdan çıkınca, yepyeni ayakkabısının yerine, bir köşede Tanburî'nin yamalı ayakkabısını bulmuş.
- Kadı efendinin ayakkabısını Tanburî çalmış! diye olay yorumlanmış. Bu yüzden Tanburi yi derhal yakalayıp hapse atmışlar. Bir süre hapis yatıp epey para harcadıktan sonra çıkan Tanburî'ye, yamalı ayakkabısı teslim edildiğinde, götürüp başına bu belayı açan ayakkabıyı hemen Dicle'ye atmış. Ama nehirdeki balıkçılar, ağlarını içinde o meşhur ayakkabıyı bulunca derhal tanımışlar ve getirip Tanburî'nin penceresinden içeri fırlatmışlar.
Rafta gül yağı şişelerine çarpan ayakkabı, gül yağının yere dökülüp ziyan olmasına sebep olmuş.
Başına gelen olaylar yüzünden iyice çileden çıkan Tanburî, bu defa onu evinin yanından akan bir akar suya atmış. Aşağıda suyu içenler ise Tanburi’nin ayakkabısıyla suyun kirlendiğini anlayınca yine onu alıp şehrin kadısının huzuruna çıkarmışlar ve çevreyi kirletmekten bir hayli ceza almasına sebep olmuşlar. Tanburî cezayı ödedikten sonra, meşhur ayakkabısı yine kendisine teslim edilmiş.
Artık hiddetten deliye dönen Tanburî, kurusun da ateşe atayım, diyerek onu çatıya fırlatmış. Ama ayakkabıyı çatıdan kapan bir köpek, bir diğer çatıya atlarken ağzından ayakkabıyı yere düşürmüş. Aksilik bu ya, havadan düşen ayakkabı, duvarın dibinde bulunan üzeri yüklü bir kadının korkudan çocuğunu erken doğurmasına sebep olmuş. Kadın şikayetçi olduğundan, Tanburi’ye yeniden yüklüce bir tazminat cezası daha vermişler.
İşin sonunun gelmeyeceğini anlayan Tanburî, nihayet bir gün Bağdat'ın en geniş meydanına çıkıp, halka hitaben şöyle bağırmak zorunda kalmış:
- Ey ahali, bundan sonra hepinizin malûmu olsun ki, bu ayakkabı ile uzaktan ve yakından hiçbir ilgim kalmamıştır. Onun yüzünden işlenecek suçlara bundan 'sonra iştirak etmiyorum. Ama bununla beraber dayanıklı ve antika bir ayakkabıdır. Biri alıp uzun zaman yine de giyebilir. Hediyem olsun! Böylece bana cimri diyenler de utansınlar.
Kaynak:Mehmet Dikmen, Esrarengiz Olaylar, Cihan Yayınları, İstanbul 2001, s. 42