Faydalı Paylaşımlar..

28 Ocak 2015 Çarşamba

UMUT…

13:55:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Kırk yaşlarındaki adamın elleri koynuna gitti, çabucak koynundan çıkardığı kağıdı yine aynı yaşlardaki diğer adamın ellerine tutuşturdu.
Karanlık sokakta yalnızdılar ama korkuyla çevresine baktı, sonra fısıldadı;
- Gardaş gider değil mi ?…
- Merak etme sen, kendi ellerimle büyük elçiliğe vereceğim.

Gülümsemeye çalıştı, ağzında dişlerinin nerdeyse yarısı yoktu.

- Herhal haberleri yoktur. Yoksa bize yardım ederlerdi, değil mi?

- Yok dedim ya.., Benim gitmediğim ülke kalmadı nerdeyse. Oralara da gittim. Kimsenin haberi yok.

- Kağıdı yetkililere verirsin gardaş, hem sende söylersin neler çektiğimizi.

Türkçeyi iyi konuşan Rus genç acele etti ;

- Tamam tamam yakalanacağız hadi parayı ver. Adam yeni hatırlamış gibi koynundan yıllarca biriktirdiği parayı çıkardı.

- Al. Açız, iş bulamıyoruz ama bu iş için helal olsun al. Genc Rus parayı sayarken, o anlatmaya devam etti,

- Çinliler bizi aç bırakıyor, işsiz birakıyor. Bir çocuktan fazlası yasak, işsiz olanların çocuk yapması bile cezalandırılıyor. Erkeklerimiz, onların kızlarıyla evlenemiyor ama onlar topraklarımıza sahip olmak için, bizim kızlarla zorla evleniyor. Bazılarımız, hiç olmazsa kızları aç kalmasın diye evlendiriyor.

Genc sıkılmıştı,

- Yakalanmadan ben gideyim.

Adam gözü yaşararak aceleyle sözlerini tamamladı;

-İbadetimize de engel oluyorlar. Kadınlarımızın zorla başını açıyorlar.

- Tamam hepsini söyleyeceğim, hadi eyvallah.

Bir an durakladı, adamın altmışında gösteren yüzüne baktı, sanki kuşkulanmış gibi sordu;

- Kaç yaşındasın ?

- Kırk…

Cevabı duyduktan sonra hızla uzaklaştı. Geride kalan adam, oğlu gibi görünen gencin ardından acılarla bezenmiş yüzüyle gülümseyerek el salladı. Bir süre, karanlık sokaklara baktı sonra yüzüne gülümseme yayıldı. İçinde yeşeren ümidi hissetti, dizlerine yeni bir can geldi. Hayata yeniden bağlandı.

Oysa ülkesinde, Doğu Türkistan da ölüm yaşının çok düşük olduğunu iyi biliyordu.

* * *

Genç Rus, parayı alıp, mektubu atmayı düşünmüştü ama eksik dişleriyle kendisine bakan Türk’ün hayali peşini bırakmamıştı. Sonunda Çin’den ayrılmadan, Türkiye elçiliğine uğramış, mektubu vermişti. Yetkili mektubu alıp kendisine beklemesini söyledi. Ticaret için çoğu ülkeye giden Rus, bildiği bir kaç dilin içinde en iyi Türkçeyi öğrenmişti.

Beklerken sehpadaki 1998 tarihli ama birkaç ay öncesinin gazetelerine gözü takıldı. Birini eline aldı ismini okudu; “Radikal” .

Doğu Türkistanla ilgili bir yazı olduğunu farkedince okumaya devam etti;

“Doğu Türkistan’daki Kökten Dinci Akımlar Çin’i Tehdit Ediyor”

Bir görevli, elinde geri gönderilen mektupla dalgın Rus’a yaklaştı;

- Büyük elçi meşgul, sizinle görüşemeyecek” .

Rus, gazeteleri göstererek, şaşkın bir ifadeyle sordu ;

- Bu gazeteler hangi ülkenin ?

Görevli gülümsedi,

- Türkiye.

– Hepsi mi ?

– Evet hepsi.

Adam elindeki gazeteyi bırakıp giderken, gözünde Doğu Türkistanlı adamın yüzü canlandı, sanki kendisiyle konuşur gibiydi;

- Sağol gardaş, sağol… sağol…

İçinin burkulduğunu hissetti…

Yazar:Ahmet Ünal ÇAM

AYAKKABI

09:38:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Adam, dalgın ve yorgun bir halde evine doğru yürüyordu. Bazen kendi kendine konuştuğu oluyordu: -Rica etsem ev sahibi bu ay dursa, gelecek ay... Sonra kendisine kızarak "Sanki gelecek ay gökten para yağacak. Hem ev sahibim de zengin biri sayılmaz ki. Kimseden borç istemeye de yüzüm kalmadı.20 milyon da kiraya verince elde 10 kalacak, bakkal artık beklemez, 5 de ona. Kalan 5 de bir hafta yeter ya sonra? “Alacağı parayı ve ödeyeceği borçlarını düşünüyordu.

Adam evine geldiğini fark etti. İçeri girdi, sıkıntılarını olabildiğince ailesine yansıtmayan biriydi. Yüzündeki sıkıntılı ifadeyi zorla da olsa değiştirdi, güler yüzle içeri seslendi:

-Alo !.. Kimse yok mu? Bu yorgun ve yaşlı adamı karşılayacak kimse yok mu?

Hanımı koşarak geldi, ceketini aldı:

-Kusura bakma bey, geldiğini duymadım.

-Benim tatlı kızım nerde bakayım, saklandı mı yaramaz? Anne başını önüne eğdi...

-Ne oldu, bir şey mi var? Söylesene canım.

-İçerde ağlıyor.

-Ağlıyor mu? Niye?

-Ayakkabı istiyor.

-Daha önce konuşmuştuk, alamayacağımı söylemiştim. Hem ayakkabısı eski değil ki.

-Eskidiği için değil, arkadaşlarında gördüğü, yeni çıkan bir ayakkabıdan istiyor.

-Hanım biliyorsun para durumunu.

-Ben biliyorum da...

-Bir daha konuşayım bakalım, benim kızım anlayışlıdır. Çağır gelsin.

Kadın kızını çağırdı, kalkmak istemeyen kızını zor da olsa ikna etti, babasının yanına getirdi. Babası yanına oturttu. Olabildiğince kırmamaya çalışarak konuştu:

-Kızım, seninle daha geçen akşam konuşmuştum. Ayakkabı alacak kadar paramız yok, hem ayağındakiler de eski değil.

-Başkası nasıl alıyor?

-Yavrum onların durumu daha iyiyse alabilirler. Bizim şimdi iyi değil. Bekle belki bir kaç ay sonra alabiliriz.

-Banane arkadaşlarım aldı, ben de alacağım.

-Kızım sana o ayakkabıyı alırsak elimizde para kalmıyor. Getir bakayım sen şimdi giydiğin ayakkabılarını.

Kız hışımla getirdi, yere attı. Adam çocuğun saygısızlığını görmemezlikten geldi. Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne derece önemli olduğunu biliyordu. "Hele arkadaşlarından biri onu kıskandırdıysa, o küçük dünyasında tüm hayali o ayakkabı olmuştur, başka bir şey düşünemez bile." diye aklından geçirdi. Fakat adamın da yapacak bir şeyi yoktu. Çok uzun bir sessizlik oldu, adam kızını kırmadan nasıl çözüm bulacağını düşünüyordu. Hanımı ise kocasının ayakkabıların yere atılışına sinirlendiğini düşünüp endişe ile bekliyordu. Adam umutsuzca kızına bir daha sordu:

-Kızım,bu ayakkabılar hiç de eski görünmüyor, bir kaç ay daha giysen?

-Eski işte eski, giymem. Bunlar eski!..

Adamın içi içini yiyordu. Bir medet arar gibi hanımına baktı. Yıllardır sıkıntı içinde yaşayan ama eve her gelişinde güler yüzünü eksik etmeyen vefâkar karısı, yapacak bir şeyi olmadığını göstermek için ellerini iki yana açtı. Adam birden ayağa kalktı, giyinmeye başladı.

-Kızım madem benim, "Ayakkabın eski değil." sözüme inanmıyorsun, giy ayakkabılarını, dışarıda az önce gördüğüm bir çocuğa soracağız, sen soracaksın. Eğer sorduğun çocuk bu ayakkabılar için "Eski" derse veya beğenmezse söz!.. İstediğin o ayakkabıları alacağım.

Ayakkabı alınmasından tamamen ümitsiz olan kız bunu duyunca heyecanlandı. Hemen hazırlandı. Baba kız el ele sokağa çıktılar. Hiç konuşmadan bir kaç sokak geçmişlerdi ki, babası az ilerdeki köşeyi gösterdi:

-Bak şu köşede oturan bir çocuk var, hemen hemen senin yaşlarında. Sor bakalım ayakkabıların güzel mi değil mi.

Kız hevesle çocuğun yanına koştu ama durdu kaldı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında birkaç saniye orada kaldıktan sonra ağlayarak babasına doğru koştu. Soramamıştı.

Babası ağlayan kızını bırakıp, köşedeki çocuğun yanına gitti. Cebindeki bozuk paraları çocuğun önündeki mendile bırakıp döndü. Çocuk, hâlâ ağlayarak uzaklaşan kıza bakıyordu... Duvara yasladığı koltuk değneklerinin arasından.

Yazar:Ahmet Ünal ÇAM