—"Arkadaş, ben seni tanıyamadım, nedir bu halin, çok zayıflamışsın, eskiden bu kadar zayıf değildin, bir derdin mi var?" demiş. Zayıf şeytan:
-"Hiç sorma arkadaş! Öyle bir derde düştüm ki, sorma. Bir adamın peşine takıldım. Bu adamdan yakamı bir türlü kurtaramadım. Bu adam, her işinde "BESMELE" çekiyor."
—Yemesinde, içmesinde, yatmasında, kalkmasında hep "Bismilâhirahmânirrahim" diyerek "BESMELE" çekiyor.
-"Günlerdir açım. Tam onun sofrasına geliyorum. Yemek yiyeceğim. Adam "BESMELE" çekip yemeğe başlıyor. Ben artık oradan bir lokma alamadan kalkıyor aç kalıyorum."
—"İşte bunun için eridim. Bittim. Günlerdir açım" dedi. "Başka birinin peşine de gidemedim bu adamdan ayrılarak."
—"Sen, ya sen nasıl bu kadar şişmanlamışsın? Az kalsın seni tanıyamayacaktım! Bu şişmanlığın sebebi nedir?" dedi. Şişman şeytan şu cevabı verdi:
-"Arkadaş! Ben de, senin tam tersine bir adama düştüm ki, herif ne haram diyor, ne helâl diyor. Öyle bir haramzâdeki hak, hukuk nedir bilmiyor. Midesini hep haramla doldurmuş. Ben de bu herifin peşine takıldım. Herif "Besmele" nedir bilmiyor."
- Aklına hiç bir zaman "Besmele" çekmek gelmediği gibi, herif zâten "Besmele" nasıl çekilir (okunur) bilmiyor bile!..
— "Ben de bol bol adamın yemeklerinden yiyip, rahat rahat göbek şişirmekte ve ense yapmaktayım. Ensemin kilise direği gibi oluşu, göbeğimin davul gibi şişişinin sebebi budur..." demiş. [1]
Cânü Gönülden "Bismillah" Desen Deniz Yol Olur.
Vaktiyle Eminönü civarında ayakkabı tamirciliği (eskici) yapan fakir (çok az gelirli) kanaatkar bir zât varmış. Bu zât günlük kazancıyla geçinir ve son derece helâl kazançla evine yiyecek-içecek götürürmüş.
Bir gün bu zât, Eminönü'ndeki Yeni Câmi'de namazdan sonra vaaz dinler. Kürsüde vaaz veren hoca efendi, va'zında "Her kim cân-ü gönülden, inanarak (Bismilâhirahmânirrahim) dese ve deniz üzerinden yürüse deniz yol olur. Allâhü Teâlâ kuvvet ve kudret sahibidir. Kendisine kalbden bağlı olanlara yardım eder. Lutf ve ihsanda bulunur" der.
Bu vaazı kendinden geçerek, cân-ü gönülden dinleyen eskici zât akşam olunca kulübesini kapatır. Evine gitmek üzere Sarayburnu'na gelir. Evi de Üsküdar'da imiş. Üsküdar'da otururmuş. Ve " Bismilâhirahmânirrahim " diyerek adımını denize atmış. Yürüyerek evine varmış. Kapıyı çalmış. Hanımı kapıyı açmış. Karşısında kocasını görünce: Hayrola efendi. Bugün erken geldin der. Adam olanları anlatır.
—"Aman efendi" der. O hoca efendiyi yarın evimize davet et. Akşam üzeri hoca efendiyle beraber gelin. Sakın ha unutma diye rica eder.
Ayakkabı tamirciliği yapan zât, ertesi gün hoca efendinin vâzunasihatını dinledikten sonra hocanın elini öper. Ve hocam sizden bir ricam olacak, kabul buyurulur mu? der. Hoca efendi: "Hay hay evlâd başımın üstüne" der. Sağlam inançlı, işi (ameli) temiz saf Müslüman eskici zât:
—Efendim, bu akşam yemeğini bizim fakir-hâ-nede lütfeder misiniz? Refikam (hanımım) çok rica istirham etti. "Mutlaka Hoca efendiyi bu akşam getir bir fakir çorbası içirelim. Elini öpüp duasını alalım" dedi der.
Hoca efendi ile beraber Sarayburnu'na (Gülhane parkının köşesine) gelirler. Haydi bakalım hoca efendi; " Bismilâhirahmânirrahim " der adımını denize atar. Ayakkabı tamircisi hiç sağına soluna bakmadan hem yürür, hem de: Hocam Allah sizden razı (hoşnut) olsun. Bu duayı öğrettiniz de kolayca evime gidip gelebiliyorum. Ayrıca Üsküdar'a geçerken kayığa verdiğim para da bize kalıyor diyerek hocaya dua ve teşekkür ederek denizden Kızkulesine doğru yaklaşır. Hoca efendiden ses gelmeyince, arkasına dönüp bakar. Bir de ne görsün; hoca efendi sahilde bekliyor. Ayakkabı tamircisi zât: Aman hocam! Niye bekliyorsunuz? Buyursanıza. Hoca efendi Ayakkabı tamircisine el ederek: Gel gel der. Adamcağız geri gelir. Acaba hoca efendi gitmekten vaz mı geçti? diye korkarak:
—Aman hocam elini ayağını öpeyim! Neden buyur muyorsunuz? Bu duayı dün siz söylediniz. Sizden öğrendim: "Besmelenin faziletini" Siz dediniz. Kim ki, kalpten inanarak: " Bismilâhirahmânirrahim " dese deniz yol olur demiştiniz der. Hoca efendi;
— Evet, evlâd! Ben dedim. Ve hem de dediğim gibidir. Fakat buraya gelince mel'un şeytan beni aldattı. Ansızın: Acaba?., dedim. Acaba demeden adımımı atıp seninle yürüseydim, seninle gelirdim. Ama artık sendeki sağlam imân bende yok. Bir kere şüphe (kuşku) girdi içime. Acaba dedim. Artık gelemem batarım dedi. [2]
Kaynak:[1] Yusuf Tavaslı "Dini Hikayeler" s:170 [2] Yusuf Tavaslı "Dini Hikayeler" s:172