Yıldırım Bâyezid'in Şeyhü'l-İslâm'ı olan Molla Fenâri, bir gün o devrin gönül sultanı (Hamidüddin-i Aksarayî)'yi ziyaret eder. Ellerini öpüp, dualarını aldıktan sonra bu zâta bir kese dolusu altın hediye etmek ister.
Somuncu Baba diye bilinen bu zât, hediyeyi almak istemez.
- Hizmetimin karşılığını, Allah'dan sadece âhirette istiyorum; dünyada kulların verecekleri ücret, benim için haramdır, der.
Ancak Molla Fenâri'nin ısrarları üzerine, onun uzattığı kesenin İçinden bir altın alarak, bununla halkı İrşad için bindiği eşeğine saman ve arpa alınmasını ister.
Büyük âlim Molla Fenâri dinî makamlarda bulunanların aldıkları ücretin helâl olduğunu, bugünün hayat şartlarının bunu zarurî kıldığını söylemektedir. Buna karşılık, din hizmetlerinin ücretsiz, menfaatsiz olarak yapılmasını savunan Hanüdüddin-i Aksarayî:
- Size bir şey söylemiyorum. Şeyhü'l-İslâmlık makamında aldığınız ücret size helâl olabilir. Fakat ben, sahabe mesleğini yaşamak istiyorum. Bu sebeple, din hizmeti karşılığında sizin aldığınız para size helâl olsa bile, bana haramdır. İsterseniz gidiniz, bana verdiğiniz parayla alınan arpa ile saman önüne dökülen eşeğime bakınız, der.
Derhal ahıra girerler. Somuncu Babanın, köylüleri irşad için bindiği eşeğinin önüne konan arpayla samana bakarlar. Bir de ne görsünler:
Molla Fenâri'nin verdiği paralarla alınan arpa ile samanı, evvelâ iyice komayıp, sonra da ayaklarıyla dağıtan eşek; bir tane bile yememiştir. Üstelik hepsinin üzerine işeyerek bir kenara çekilmiş, bön bön etrafına bakıp durmaktadır.
Hamidüddin-i Aksarayî sözlerine devam eder:
- İşte görüyorsunuz ya, hizmetime karşılık verilen ücreti, eşeğim bile yemiyor!..
Kaynak:Mehmet Dikmen, Esrarengiz Olaylar, Cihan Yayınları, İstanbul 2001, s.120
0 yorum:
Yorum Gönder