Hicri İkinci asır gönül sultanlarından Abdullah bin Mübarek hacca gidiyordu. Günlerce tozlu yollarda mesafe alıp nihayet Mekke'ye ulaştı. Gözyaşları içinde Kabe'yi tavaf edip Arafat'a çıktı. Mina'da şeytan taşladı, vicdan huzuru içinde tekrar Mekke'ye dönüp tavsifim yaptı.
Ayrılacağı son gecede bir rüya gördü. Abdullah'a gelen iki melek onun yanında şöyle konuşuyorlardı. Biri diyordu ki:
- Bu sene üç yüz bin hacı geldi, ama içinden haccı kabul olacak biri çıkmadı! Abdullah buna çok üzüldü ve dayanamayıp sordu:
- Bütün hacıların emeği boşa mı gitti? Hiç birininki de kabul olmadı mı? Melek şöyle açıkladı:
- Şam'da Emeviye Camii cemaatından Abdullah bin Muvaffak adında hacca niyetlenip de gelemeyen bir kişi var. işte o kişinin hürmetine Allah, bu seneki hacıların haccını kabul etti, yoksa durum tehlikeydi.
Abdullah bin Mübarek, hemen yola koyulup Şam'a varmaya niyetlendi. Hacca gelmediği halde bütün hacıların haccının kabul olmasına sebep olan o zatı görmeyi istiyordu. Dere tepe demeden yol alan Abdullah bin Mübarek, nihayet Şam'a geldi. Emeviye Camii cemaatından Abdullah bin Muvaffak'ı arayıp buldu. Kendisinde misafir olmayı istediğini söyledi. Adam bu isteği kabul etti. Akşam sohbet ederken, Ona niçin hacca gelmediğini sordu. O da başından bir olayın geçtiğini, onun için üç senedir hac için hazırladığı parayı harcayıp gelemediğini söyledi. Abdullah:
- Neymiş başından geçen bu olay anlatır mısın? Diye sordu. O da anlatmaya başladı:
- Hac paramı uzun zamandır biriktirip tam yola çıkmaya niyetlendiğim günlerdi. Hamile eşim bir gün ısrar etti:
- Komşunun evinden et kokusu geliyor, ne olur bana bir parçacık et getir! Canım çok çekti. Ben de gidip komşunun kapısını çaldım. Durumu anlattım. Gözü yaşlı, benzi solmuş komşu kadını, titrek sesle özür dileyerek bu etten veremeyeceğini söyledi. Ben de merak ettim:
- Bizden ne kötülük gördün ki, üzeri yüklü hanımımın istediği bir lokma eti esirgiyorsun, dedim. Kadın mecbur kalınca şöyle konuştu:
- Benim çocuklarım çoktur. Ne var ki hepsi de bir haftadır yiyecek bir şey bulamadılar, aç yatıp kalkıyorlardı. En son gün hayatları tehlikeye girdi. Ben de gidip çöplüğe atılmış bir hayvan leşi buldum. Ondan et kesip getirdim. Şimdi kokusunu duyduğunuz et, o leşin etidir. Biz aç kaldığımızdan bize helaldir, yiyebiliriz, ama siz maşallah hacca niyetlenecek kadar zenginsiniz. Bu etten yemeniz size haramdır. Onun için size veremem!..
Ben bu açıklama karşısında başımdan vurulmuşa döndüm. Hemen eve gelip nafile hac için hazırladığım paranın tümünü de, işte bu komşuya verdim. Tekrar hacca gidemeyişim bundandır. Çok üzgünüm. Demek ki Rabbim bana haccı nasip etmeyecekmiş ki karşıma böyle bir durum çıkardı. Abdullah bin Mübarek derhal şu açıklamayı yaptı:
- Üzülme, Allah senin bu yaptığın yardımı öyle bir hac yerine saydı ki, bütün hacıların haccını da bu yüzden kabul etti.
Kaynak:Mehmet Dikmen, Esrarengiz Olaylar, Cihan Yayınları, İstanbul 2001, s. 147
0 yorum:
Yorum Gönder