Ermişlerden birinin bir arkadaşı varmış; devrin hükümdarı onu hapseder. Ermiş kişi, cezaevinde ki arkadaşının hal ve hatırını sormak için ziyaret eder ve:
- Hapishanede halin nasıldır? diye sorar.
Arkadaşı:
- Allah'a şükürler olsun, diye cevap verir.
Sonra, hapishaneye şişman bir Mecusi’yi getirirler; Mecusi ile onu zincirle bir araya bağlarlar. Öyle bir hal alır ki,adam, Mecusi nereye giderse, onunla birlikte gitmek zorunda kalır. Mecusi helaya gittiğinde, o da gitmeye ve hacetini bitirinceye dek onun yanında durup, pis kokuları çekmeğe mecbur olur ve bunun gibi hayli eziyetler çeker.
O ermiş olan dışarıdaki arkadaşı bu olayı duyar ve arkadaşını ziyaret edip halini sorar, hapisteki arkadaşı yine şöyle cevap verir:
- Allah'a şükürler olsun, der.
Bunun üzerine arkadaşı:
- Ne zamana kadar böyle şükredeceksin, senin içinde bulunduğun beladan, daha büyüğü var mıdır? der.
Bunun üzerine hapisteki;
- Ey kardeşim! ben aslında daha büyük felaketlere müstahakım. Allah'u Teala bu kadarla bana müsamaha etmiş ise, buna şükretmek vacip olmaz mı? Sen hiç işitmedin mi ki, bir büyük zatın üzerine bir tas kül dökülmüş de, o zat secdeye varıp, Allah'a şükretmiş. Kendisine, niçin şükrettiği sorulduğunda ise şöyle cevap vermiş;
"Ben üzerime bir tas ateş dökülmesinden korkarım. Bir tas kül dökülmekle, daha büyüğünden bağışlandım, Allah'u Teala'ya şükretmeyeyim mi?" demiş.
Kaynak : Ahmed Şihabuddin El-Kalyubi'nin," Dini Hikayeler " adlı kitabı.
Sayfa : 168
Çeviren : Hüseyin Erdoğan.
0 yorum:
Yorum Gönder