Faydalı Paylaşımlar..

5 Aralık 2014 Cuma

Vahşi Ormanın İnsanlaşmış Hayvanları

13:04:00 Posted by Mücahid Reis No comments


Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, ucu bucağı bulunmayacak kadar büyük bir orman varmış. Meşesi, çamı, gürgeni, söğüdü ve daha nice ağaç çeşidiyle ve aslanından sincabına, serçesinden yılanına çeşit çeşit hayvanıyla cennet gibi bir ormanmış bu. Aslanlar ceylan sürülerinin peşinden koşarmış, ama karınları tokken yanlarından geçip su içen aynı hayvanlara dönüp bakmazlarmış bile. Nehirlerde büyük balıklar küçük balıkları yutarmış, ama ne küçük balıkların nesli tükenirmiş, ne de büyük balıklar sırf küçük balık yutmak için aç değilken ava çıkarmış. O yüzden orman yüzünden ne ceylan türünün ne de küçük balığın silindiği görülmemiş.

Gel zaman git zaman, bu ormanın içine kötülük tohumları düşmeye başlamış. Ormanın dışındaki köylere gidip tavukları boğazlamayı marifet bilen tilkiler, orada insanlardan gördüklerini ve duyduklarını ormanda uygulamaya kalkmış.

Ne mi yapmışlar? İnsanlardan duydukları “Burası benim. Şuraya kadar bana ait,” veya “Buralar bize ait, bizden başkası giremez” gibi sözlerin cazibesine kapılıp ormanda bir “tilkiler diyarı” kurmaya karar vermişler.

Ormanın daha yoğunca yaşadıkları bir köşesini seçip:

“İşte” demişler, “burası artık ´Tilkistan´dır´. Tilkistan´da sadece tilkiler yaşar ve burası tilkilerindir.”

Sonra da sınır diye yere belirli belirsiz çizgiler çizmişler, fakat diğer hayvanların bu çizgileri pek de umursamadığını fark edince hemen tedbirler almışlar. “Tilkistan” ın sınırlarına güçlü-kuvvetli tilkileri nöbetçi olarak dikmişler. Bu tilkiler sınırdan geçmeye çalışan daha zayıf hayvanları yaka paça uzaklaştırmışlar.

“Haddinizi bilin. Siz tilki değilsiniz. Öyleyse burada ne yaşayabilir, ne de izinsiz geçebilirsiniz” demişler.

Egemenliklerini ilan ettikleri orman köşesinde yaşayan sincapları, fareleri, ceylanları, tavşanları vs. dışarı atmışlar.

Bu olup bitenlerin haberi ormanda çabucak yayılıvermiş. Tilkilerin yaptıklarını meşrulaştırmak için, başkalarının da aynı şeyi yapmasını istemiş ve o yüzden de kurt, aslan, fil vs. gibi daha kuvvetli hayvan sürülerinin yanına gidip:

“Bakın şu nehir kenarı tam size göre. Burası da sizin ülkeniz olsun.” Veya:

“Şurada çok güzel meyveli ağaçlar var, tam size lâyık” gibi sözler etmişler.

Bu hayvanlar da “Bizim tilkilerden neyimiz eksik?” diye düşünüp ormanın büyükçe bir kısmını kendilerine ayırmışlar.

Böylece ormanı “Aslanistan”, “Gergedanistan”, “Kurtistan” veya “Filistan” gibi bir sürü parçaya ayırmışlar.
Ormanı bu şekilde paylaşma ve sahiplenme işi öyle bir çılgınca boyuta varmış ki, sincaplar ve tavşan gibi hayvancıklar bile “büyükler”den arta kalan bir-iki ağaçlık bir orman köşesini hemen “Tavşanistan” veya “Sincapistan” diye ilan edivermiş.
Buna diğer kuvvetli hayvanların pek aldırdığı yokmuş gerçi; çünkü sanki kendilerininmiş gibi oralarda zaten yatıyor, uyuyor, avlanıyorlarmış.

“Olsun” diyormuş sincaplar “netice bizim de kendimize ait cennet gibi bir beldemiz var ya.”

Bütün hayvan türleri en güzel ve yüksek ağaçların ormandan kaptıkları kendi köşelerinde bulunduğunu, en güzel ve lezzetli meyvelerin kendi ağaçlarında yetiştiğini; diğer hayvan gruplarının sırf bu yüzden gözlerini kendi beldelerine diktiğini düşünmeye başlamış. Bütün hayvan grupları topraklarının dört bir tarafının düşman hayvanlarla çevrili olduğunu, bu yüzden hep tetikte olmaları gerektiği fikrine de kapılmışlar. Kurtların arasındaki konuşmalara kulak verdiğinizde üç cümleden birisinin “Kurdun kurttan başka dostu yok” olduğunu duyarmışsınız. Fillere sorarsanız en kuvvetli hayvan türü filler, kurtlara sorarsanız en cesur hayvanlar kurtlar, tilkilere göre ise en zeki ve en yetenekli hayvan türü elbette ki kendileriymiş. Kısacası, hayvan türlerinin arasında sadece hayali sınırlar değil, rekabet ve kıskançlık uçurumları da girmiş.

Fakat bu gidişatın acı meyvelerini tatmaları pek uzun sürmemiş. Hayvan sürüleri arasında önce sınır kavgaları başlamış. Aslanlar kutlarla, filler kaplanlarla, tavşanlar sincaplarla sürüler halinde kavgaya tutulmuşlar.

“Tek bir ağaç dalımızı bile kimseye vermeyiz” diyormuş kimisi.

“Siz bizim topraklarımızdan izinsiz geçtiniz, bunun cezasını çekeceksiniz” diyormuş bir başkası.

Bazen kurtlarla tilkiler birleşip aslanlara saldırıp onların birkaç ağacını ele geçiriyorlarmış, ama aslanlar bir gece baskınıyla ağaçlarını tekrar kazanıp, üstüne bütün “Tilkistan”ı istila ediyorlarmış. Bazen geyikler tilkilerle meydan savaşına çıkıyormuş. Ama bu arada onlarca hayvan boş yere can veriyor, yüzlercesi yaralanıyormuş.

Bu işten en çok zararı zayıf hayvanlar çekiyormuş. Ne geyikler, ne ceylanlar ormanın diğer köşelerine geçemedikleri için yeterli beslenemiyorlar ve aç kalıyorlarmış. Üstelik yırtıcı hayvanlar için diğer hayvanları avlamak artık bir beslenme yolu olmaktan çıkıp, öç ve zevk alma aracı haline gelmiş. Hiç aç değilken geyik veya ceylan sürülerinin arasına dalıp onları öldürdükten sonra bırakıp gidiyorlarmış. Aslanlar diğer taraftan, “Aslanistan”ları hemen kenarına ilan ettikleri nehrin sadece kendilerine ait olduğunu, başka hiçbir hayvan grubunun ondan su içemeyeceğini iddia etmişler. Bunun üzerine, başta çok sayıda ceylan, geyik ve zürafa gibi daha zayıf hayvanlar susuzluktan telef olmuş. Nehirden gizlice su içmeye çalışan kimileri ise aslanların pençeleri altında can vermiş. Aslanlar, sadece kendilerine tabi ve yardımcı olacağına söz veren hayvanların nehirlerden yararlanmalarına izin vermişler.

Kısacası bütün ormanı bir kargaşadır, bir kavga ve dirliksizliktir almış kaplamış. Bir zamanlar cennet gibi her şeyin ahenk ve huzur içinde sürüp gittiği, hayvanların kardeş kardeş yaşadığı orman artık cehennemden farksız hale gelmiş. Bütün hayvanlar anlamsız bir kavga ve kıskançlığa; asılsız ve dahası haksız bir paylaşım ve rekabete tutuşmuş. Tek bir istisnayla…

Kuşlar bütün bu kavgaları yüksekten kimi zaman acı acı gülerek, kimi zaman üzülerek izliyorlarmış. Çünkü ulu çınarların tepesinden bakıldığında ormanın tamamı görülebiliyor; aşağıda ne filistanın, ne tavşanistanın ne de aslanistanın sınırlarının gerçekte var olmadığını görebiliyorlarmış. Ve bu hayali sınırlar, kanatların kendilerine sağladığı özgürlükle ormanın istedikleri köşesine uçabilen kuşlar için hiçbir engel teşkil etmiyormuş.


Kaynak: Murat Çiftkaya, Ahirzaman Masalları, Zafer Yayınları, 2001.

0 yorum:

Yorum Gönder