Fidda hanım, fakir bir insanın hanımıydı. Kocası gece gündüz çalışıp çabalar, ama günlük nafakadan fazlasını elde edemezdi. Bu yüzden yavrularına süt sağacakları bir tek koyunu ancak alabilmişlerdi. Koyun onlar için biricik geçim kaynağı idi.
Ama ne Fidda hanım hâlinden şikayetçiydi, ne kocası.
İkisi de Allah'ın verdiği sağlık ve afiyete şükürler ediyordu. Haklarında takdir edilen helâl rızka rıza gösteriyorlardı. Ne var ki, bir kurban bayramında bu müşterek huzurları bozulur gibi oldu. Evin beyi, ellerindeki tek koyunu kurban etmek istiyordu. Hanım ise:
- Bize kurban vacip değildir. Hem sütüyle çocuklarımızı beslediğimiz koyunu kesmemiz doğru da olmaz. Sonra çocuklarımızı ne ile besleriz? Diye itirazda bulunuyordu.
Bey, sonunda o güne kadar çektiği maddi sıkıntılardan asla müşteki olmayıp haline rıza gösteren hanımının bu itirazını anlayışla karşıladı. Koyunu kurban etmekten vazgeçti.
Allah'ın hikmetine bakın ki, bayramdan bir kaç gün sonra bir misafir geldi. O akşam kendilerinde kalacaktı. Halbuki sofraya koyacak hiçbir şeyleri de yoktu. Evin beyi bu defa mahcubiyet hissi duymuş, hanımına teklifini tekrar etmişti:
- Bu koyunu keseceğim. Misafir sofrasına koyacak başka bir şeyimiz yok çünkü.
Fidda hanım düşünmeye başladı. Akşam sofranın boş olacağını hatırlayınca, o da boynunu eğdi.
- Başka çaremiz yoktur. Bari duvarın dışına çıkar, benim görmediğim yerde kes.
Hanım evin avlusu içindeyken evin beyi dışarı çıktı. Sütüyle çocuklarım beslediği koyunu, misafir için kesmeye başladı.
Bu sırada, avlu içinde kesim işinin bitmesini bekleyen hanım, birden şaşkına döndü. Çünkü duvarın üzerinden sıçrayan bir koyun, avluya atlamış, az sonra da yanına kadar gelerek kendisini koklamaya başlamıştı.
Fidda hanım, beyinin koyunu elinden kaçırdığını düşündü. Ama dışarı çıkıp bakınca, koyunun kesilip yüzülmeye başlandığını gördü. Hayreti artmıştı... Komşulardan birinin koyunu duvardan atlayıp içeri girmiştir, diye düşündüler karı koca. Köyde tellâllar çağırttılar, koyunu sahibinin almasını istediler. Ne var ki, hiç kimse çıkıp da:
- Benim koyunum kayboldu, sizin avluya atlayan koyun bizim olabilir, demedi.
Fidda hanım, durumu İmam Efendiye anlattı. Hoca Efendi şu tavsiyede bulundu:
- Bu koyunu besleyiniz. Besleme ücreti olarak da sütünü çocuklarınıza içiriniz. Şayet sahibi çıkarsa besleme ücreti olarak sütünü içmiş olursunuz, koyunu da sahibine iade edersiniz. Çıkmazsa Allah'ın size lütuf ve ikramı olur, muhtaç olduğunuz için sizde kalabilir...
Bu arada Fidda hanım, koyunda garip şeyler görmeye başladı.
Ne zaman bakracı memeleri altına koyup da sağmak istese koyunda hemen bol süt hâsıl olur, bir defasında sade süt tadında, bir defasında da bal tadında bol süt sağar idi. Nihayet meçhul koyunun bu gizemli durumu çevrede meşhur oldu.
Misafirlerinin hatırı için kestikleri koyuna mukabil Allah'ın bir defasında sade süt, bir defasında da bal tadında süt sağdıran bir koyun ihsan etmiş olması, ayrıca bu sütün dertlere şifa olma özelliği de taşıdığının ortaya çıkması etrafa şayi oldu. Artık herkes eline hediyeler alıp fakir Fidda hanımı ziyarete geliyor, kâsesini de bu şifalı sütle doldurarak ayrılıp gidiyordu.
Kaynak:Mehmet Dikmen, Esrarengiz Olaylar, Cihan Yayınları, İstanbul 2001, s.45
0 yorum:
Yorum Gönder