Faydalı Paylaşımlar..

15 Ekim 2015 Perşembe

Her Cuma Kazancını Ölmüşlerine Bağışlıyordu

11:29:00 Posted by Mücahid Reis


Çok parası yoktu. Bunun için ölmüşlerine hayır yapa­mıyor, sevap bağışlayamıyordu. Halbuki, ölen akrabala­rının kendisinden hediye beklediklerini biliyordu. Öl­müşler dirilerden mutlaka sevap hediyesi beklerdi. Dü­şündü, taşındı, nihayet kararını verdi:

— Bundan sonra cuma günlerimin kazancını ölmüşle­rime tahsis edeceğim. Ne elime geçerse onunla hayır işle­yip sevabını geçmişlerime bağışlayacağım.

Gariptir ki kararından sonra cuma günkü işleri açıldı, alıp sattığı şeylerden iyi kazanç elde etti. Akşamlan yoksulların evleri önünden geçiyor, rastladığı çocuklara parayı veriyor, bazan da aldığı giyim eşyasını gönderiyor­du.

Yine bir cuma günü, sabahın erken saatinde iş yerini açmış, müşteri beklemeye başlamıştı. Saatler geçti, gelip giden olmadı. Öğleyin cumayı kılıp tekrar iş yerine geldi, yine müşterinin geldiği görülmedi. O gün eline tek kuruş geçmemiş, ölmüşlerine bir sevap bağışlayamamıştı. İkin­di namazını kıldığı caminin imamına üzüntü ile sordu:

— Muhterem hocam, ben bu cuma hiçbir şey kazana­madım, geçmişlerime hiçbir hediyem olmadı. Şimdi dükkânı kapayıp evime gidiyorum. Ölmüşlerim de böyle­ce bu cuma mahzun bekliyorlar. Ne yapayım?

Hoca Efendi, önce düşündü, sonra şu tavsiyeyi yaptı:

— Şimdi yaz mevsimidir, şurada burada kavun kar­puz kabuklan atılmış vaziyette görünmektedir. Sen bun­ları topla, hiç olmazsa aç kalmış hayvanlara ver, onların karınlarını doyur. Bu saatten sonra yapacak başka hayır bilmiyorum.

Genç, Hoca Efendinin tavsiyesine uydu, topladığı kavun, karpuz kabuklanın sokaklarda, boş arsalarda geze­rek karnını doyuramayan hayvanlara verdi, evine bun­dan sonra gitti.

O gece rüyasında vefat etmiş akraba ve dostlarını gör­dü. Her biri kendisine sevgi ve hürmetle baktıkları halde, kendisi onlara utancından bakamıyor ve şöyle diyordu:

— Kusuruma bakmayın, bu cuma sizlere hediye gön­deremedim.

Hepsi birden cevap verdiler:

— Biz senin hediyeni aldık. Hem de en çok ihtiyacımız olan hediyeydi gönderdiğin.

Şaşırdı:

— Nasıl bir hediye aldınız ki?

— Kavun, karpuz göndermişsin. Sıcaktan bunaldığı­mız bir zamanda, dilimiz, damağımız kurumuş halde iken bize kavunlar, karpuzlar verdiler. Biz de iştiha ile yedik, hem serinledik, hem de susuzluğumuz gitti. Sağ ol. Anlaşılan, kavun karpuz kabuklan, kavun karpuzun kendisini vermiş gibi sevaba vesile olmuş, makbûliyet kazanmıştı.

Kaynak:Ahmed Şahin, Dini Hikâyeler, Cihan Yayınları, İstanbul 2006, s. 135