Süleyman Peygamber en müşkül dâvaları kolayca halleder, güçlük çekmeden çözerdi.
Bir gün kendisine iki kadın geldi. Yanlarında henüz konuşamayacak kadar küçük bir de çocuk vardı. Biri derdini şöyle anlattı:
— Ey Allah'ın aziz Peygamberi; ben kırda çalışırken oğlumu beşiğine yatırmış, uyutmuştum. Az sonra şu kadın geldi. Çocuk benimdir diye bağırmaya başladı. Halbuki onun çocuğunu çalılıklar arasından gelen bir kurt kapıp götürmüş. Şimdi benim çocuğuma sahip çıkıyor.
Süleyman Aleyhisselâm kadını dinledikten sonra ötekine söz verdi. O da şöyle dedi:
— Ey Allah'ın Resulü, bu kadın yalan söylüyorl Asıl kurdun kaptığı onun çocuğudur. Kalan ise benim yavrumdur. Şimdi o benim yavruma sahip çıkıyor.
Süleyman Aleyhisselâm her iki kadını da dinlemiş, ikisinin de çocuğa sahip çıktığını anlamıştı. Ne yapacağını düşünüyordu.
O sırada kadınlardan biri çocuğun bir elinden, öteki de diğer elinden tutmuş bekleşiyorlardı.
Karar vermek gerçekten güçtü. Fakat o bir peygamberdi. En doğrusunu yapacaktı.
Nihayet kararını verdi:
— Bana büyük ve keskin bir kılıç getirin. Adamları istediğini hemen getirdiler. Kılıcı aldı, çocuğa doğrulttu:
— Mademki çocuğu bölüşemiyorsunuz, ortadan ikiye ayırayım, yansını biriniz, yarısını da diğeriniz alın. Böylece dava halledilmiş olsun?
Kadının biri hemen razı oldu:
— Pekiyi, öyle olmasını isterim. Öteki kadın ise feryadı
bastı:
— Ey Allah'ın Resulü, buna can mı dayanır! Ben istemiyorum. Çocuk tek onun olsun. Yeter ki ona dokunulmasın.
Süleyman Aleyhisselâm son sözünü söyledi:
— Anne bulunmuş, çocuğun kime ait olduğunu bilinmiştir. Alın götürün kıskanç kadını.
Ve çocuğu ona dokunulmasın diyen kadına verdi.
Çünkü hiç bir anne çocuğunun ikiye bölünmesine razı olamazdı. Zaten Süleyman Peygamber de böyle bir şey yapmazdı. Ama kadınları sınamak istemişti.
Kaynak:Ahmed Şahin, Dini Hikâyeler, Cihan Yayınları, İstanbul 2006, s. 68
0 yorum:
Yorum Gönder