Yaşlı adam, bir sokakta ağır ağır yürüyor, ara sıra dinlenerek tekrar ilerliyordu. Bu yol gençlik yıllarında tamamen düzdü, öyle hatırlıyordu. Fakat son yıllar içinde her ne olmuşsa olmuş, gitgide meyilli bir hâl almıştı.
Adamcağız, biraz sonra anîden durdu. Gözleri bir tarafa takılmıştı. Yedi-sekiz yaşlarında bir kız çocuğu, tekerlekli bir iskemlenin arkasında, onu itmek için uğraşıp duruyordu. Hem de bayır yukarı.
İhtiyara göre, iskemlenin boş olması gerekiyordu. Ama yakına gidince şaşkına döndü. İskemlede felçli bir adam oturuyor ve boş gözlerle sağa sola bakınıyordu.
Yaşlı adam, meraka kapılmıştı. Bu yüzden de küçük kızla konuşmaya başladı.
İskemlede oturan, kızın babasından başka biri değildi. Sık sık olduğu gibi, annesiyle birlikte onu gezdirirlerken, kadıncağız her nedense bir anda fenalaşmış, aceleyle ilerde ki eczaneye koşmuştu. Babası da elbette ki ona kalmıştı.
İhtiyar adam, kızın hâlâ iskemleyi ittiğini görünce:
— Benim melek yavrum, diye tebessüm etti. Senin gücün onu itmeye yetmez.
Küçük kız:
— Bunu ben de biliyorum, diye atıldı. Ama babam için bir şeyler yapmalıyım.
— Peki, dedi ihtiyar. Mademki biliyorsun, o zaman itme.
Küçük kız, sözlerini tekrarlayarak:
— Babam için bir şey yapmam gerekir, dedi. Onun iskemlesini itemesem de, geriye doğru kaymasını engellerim ya.
Kaynak: Cüneyd Suavi, Hayatın İçinden Hikâyeler.
0 yorum:
Yorum Gönder